Kibrit : Bir kibrit kutusunda tutuşacağı günü beklerken ait olmadığı parmakların arasında orta yerinden kırılan o kibrit çöpüyüm. Yanmak nedir, bilmeden çürüyeceğim. Tutuşsan iki kalp atışı saniye kadar, ne yangın çıkarmaya yeter gücün ne aydınlanmaya. Böyle hissetmek, boynunda urgan insanın. İzmarit : Her karanlıkta bir gün bir kibrit mutlaka yanar. Sönmesi bir nefes aralığı kadardır ama yanar. Ve sen, kibrit... Benim hikâyemde hiç tutuşamadan orta yerinden kırılan o kibrit çöpü olmayacaksın. Yanacağız, biliyorsun. Bilmediğin... Beraber çürüyeceğimiz.
Sayfa 18 - İzmarit syf :13-14Kitabı okuyor
Bu âlem şehrinde dünya sarayının damındaki yıldız lambaları, bir kısmı kozmoğrafya nın dediğine bakılsa küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa sür'atli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor, birbirine çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor. Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre, küre-i arzdan bir milyon defadan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşıyan ve bir misafirhane-i Rahmaniyede bir lâmba ve soba olan güneşimizin yanmasının devamı için, her gün küre-i arzın denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki sönmesin. Ve onu ve onun gibi ulvi yıldızları gazyağsız, odunsuz, kömürsüz yandıran ve söndürmiyen ve beraber Çabuk gezdiren ve birbirine çarptırmıyan bir nihayetsiz kudreti ve saltanatı, ışık parmaklariyle gösteren bu kâinat şehr-i muhteşemindeki dünya sarayının elektrik lâmbaları ve idareleri ne derece o misalden daha büyük, daha mükemmeldir.
Sayfa 143
Reklam
“Susmak ve içten içe yanmak kendimize verebileceğimiz en büyük cezâdır. Gurur benim ne işime yaradı, sana bakmamak, seni geceler boyu uykusuz bırakmak! Hiçbir işime! Kendimi yakmama yaradı! Zaman iyileştirir, duvarlar örter sanıyorsun, ama bu doğru değil! Doğru değil! Bir şey ta içine, iliklerine işledi mi, kimse söküp atamaz onu!”
Ölümü sevmenin telaşındayım.
Sen de mi çeşmeyi kurutup gittin Yılkı atlarını yürütüp gittin Rüya mıydı yoksa yağmurda yanmak Toprağa düşerken gökte uyanmak Gözlerim buzlara saplandı yine Demek ki kar yağdı kirpiklerine Şimdi bir ıssızda, yar başındayım Ölümü sevmeni telaşındayım Biraz cezbe katıp kalbin ahına Varmalı Mansur'un kıblegahına Şimdi sultanları sevdiren masal Mihrican yurdunda mahrem ve kutsal Yok artık hayalin sarmaşığında Belki de bulunur ay ışığında
Vuslat
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar, Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar, Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı, Görmezler ufuklarda şafak söktüğü anı. Gördükleri rü'ya, ezeli bahçedir aşka; Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgarı başka, Bülbülden o eğlencede feryad işitilmez, Gül solmayı, mehtab azalıp bitmeği bilmez; Gök kubbesi her lahza
Hayat acısı, aşk yarası yüzünden çekmek, yanmak, tükenmek... Bu akışta tanrısal bir şiir vardı.
Reklam
"Şunu unutma: Her zaman en iyisi olamazsın, bazen bazı insanların hayatındaki kötü insan sen olursun. Önemli olan geçmişe yanmak değil, geleceği planlamaktır."
O öyle yaratılmıştı sevmek ve sevgisine kendini vermek üzere Sevgide yanmak, yok olmak ve bir daha onmamak üzere
Sayfa 541Kitabı okudu
...Imân da aşk gibi bir şeydi çünkü. Akılla fikirle erişilecek, ilimle irfanla kavuşulacak bir şey değildi. Nasıl ki aşık olduğun zaman 'Saçı uzun da ondan.' demez, sebeplerden el çeker, kendini salardın gitsin, imân ettiğin zaman da 'Şu şu şu sebeplerle." demez, salıverirdin kendini işte... Imân gönül işiydi; zihin, beyin işi değil. Tıpkı aşk gibi. Ve insan, aşık olması gerektiğini akıl ettiği için aşık olmazdı. Aşık olabildiği için aşık olurdu. Aşık olmayı becerebilecek bir ruha, aşkın külfetlerini nimet bilecek bir yüreğe sahip olduğu için aşık olurdu... Diyelim cennet bu olsun... Aşık olamayan insan da buna ihtiyaç duymadığı, aşık olmayı aklıyla reddettiği için değil, olamadığı için, aşık olmayı beceremediği için olmazdı. İşte bu da cehennemdi. Aşk ateşinde yananların gözünde aşk cennet, ötesi ise cehennemdi... Asıl yanmak buydu...
On bin metreden bakılınca, yanmak, çok büyük bir laftır, çünkü köylerin üstünde de ormanların üstünde olduğu gibi kımıldamayan bir duman, bir tür beyazımsı pelte görülür. Yangın, gizli bir sindirimden başka bir şey değildir. On bin metre yüksekte hareket olmadığından, zaman yavaşlamış gibidir. Çatırdayan alevler, patlayan kalaslar, kara duman burgaçları kalmamıştır. Amberin içinde donmuş gibi duran o griye çalan sütten başka bir şey yoktur. Bu orman iyileşecek mi? Bu köy iyileşecek mi? Bulunduğum yerden bakılınca, ateş, bir hastalık ağırlığıyla kemirmekte. Burada da söylenecek çok şey vardır: "Köyden tasarruf yapamayız." Bu sözü işittim. Gerekliydi bu söz de. Bir köy, savaş sırasında, bir gelenek yumağı değildir. Düşmanın elinde, bir fare yuvasından başka bir şey değildir köy. Her şey anlamını yitirir. Üç yüz yıllık ağaçlar eski aile evinizi gölgeliyordu. Ama şimdi, yirmi yaşındaki bir teğmenin atış alanını daraltıyorlar. Bu yüzden de on beş kişilik bir manga yollayıp zamanın eseri olan evinizi yerle bir eder. On dakika sürecek bir iş için üç yüz yıllık sabır ve güneşle, üç yüz yıllık aile dinine, parkın gölgesinde yapılan nişan törenlerine kıymaktır bu. Siz ona: "Ağaçlarım!" dersiniz. Sizi dinlemez o, savaş yapar. Haklıdır.
Reklam
“Ah… Yanmak isteyen kandilleri sebepsiz yere ve birdenbire söndürülen kuvvetin, bu alevi saklayacak kadar güzel yerleri var mıydı acaba?..”
TÜRKÜ Ey Aşk, senin yüce kudretini denemiyen bir in­ san, hiç ummasın, Gök'ün en büyük gücü nedir, bile­mez! Hem yasamak hem ölmek, faydayı bırakıp zara­ra koşmak ,önce cânan sonra can demek, korku ve ümitle kalbi donmak ve yanmak nedir, ne bilsin ? İnsanlar da tanrılar da sahibolduğun silâhtan ürkerler: ama denememiş ne bilsin ?
Nasıl bir öykünün içine sıkışmış Ne denli bir mecmuа çıkartma çabasındayız. Var olmak için evrenin soğuk kanatlarında. Yorulmak için yol, Savrulmak için rüzgâr, Ve yanmak için güneş bekler olmuşuz.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.