Herkese hatırlattığı bir şey vardır
Yıllar mı hızlandı yoksa? Ne çabuk geçiyor upuzun günler, geceler "Daha dün gibi" derler ya hani Meğer herkes kurarmış böyle cümleler Vakit geçmek bilmezdi oysa Hangi ara koptu yaprak yaprak takvimler? "Akarken biriktir" derler ya Kasam boş, kalbim kırık, elde yine hüzünler Pişman, çok pişmanım esasen Ama çok korkuyorum ya reddersen Gururdan mı nedendir artık E sen gel kendini alt edersen Evimi ocağımı, yuvamın sıcağını Yârimin kucağını bıraktım Her günahın tadına, dünyanın batağına Batacağım kadar battım
incitme
Gölgesinde otur amma Yaprak senden incinmesin. Temizlen de gir mezara Toprak senden incinmesin.Yollar uzun, yollar ince Yol kısalır aşk gelince Yat kurban ol İsmail’ce Bıçak senden incinmesin.Burdayım de ararlarsa Doğru söyle sorarlarsa Tabutuna sararlarsa Bayrak senden incinmesin.İl göçsün göçtüğün vakit Yol yansın geçtiğin vakit Suyundan içtiğin vakit Kaynak senden incinmesin.Toz konmasın sakın sana Hakkı geçer halkın sana Gücenmesin yakın sana Uzak senden incinmesin.
Abdurrahim Karakoç
Abdurrahim Karakoç
Reklam
Yaprak Dökümü 😒
Süveyda'nın defterinden, 30
Günlerden hangisiydi, hatırlamıyorum. Belki bir salıydı, en sıradanlarından, içinden geçip giden. Belki bir pazar akşamıydı, şehir yorgun, sokaklar tenha, kendimden bile sakladığım kelimelerle. Ama kesin olan bir şey var ki: Unuttum. Kendi kalbime seslenmeyi, içimde susmayı seçen kıza el uzatmayı, bir cümle bırakmayı, bir "merhaba" demeyi bile... O gün, içimdeki kuşlar uçmamıştı. Sadece durmuşlardı. Sanki kanatlarını kıvırmış, beklemeyi öğrenmişlerdi. Yüzümde eksik bir tebessüm, dudak kenarımda yarım kalmış bir cümleyle dolaştım. Aynalardan kaçtım. Ellerimi cebime sakladım. Kimse fark etmedi, ama ben... ben çok iyi biliyordum. İçimde yankılanan bir sessizlik vardı: Kalbim, bana kırgındı. Bir şeyleri hep başkalarına anlatmaya çalışırken, en çok kendimi ihmal ettiğimi fark ettim. Kendi içime yazmadığım satırlar yüzünden kimsesizleştim. Herkes beni anlasın isterken, kendime ne kadar yabancılaştığımı görmedim. Kalbime mektup yazmayı unuttuğum gün, sessizlik gürültüye dönüştü. Bekleyiş bekleyene. Ve ben, rüzgârda kendi izini kaybetmiş bir yaprak gibi savruldum... Kime gideceğini bilmeden. Ve sonra bir gün, bir kahve fincanının dibinde bir cümle buldum: “Sen hâlâ orada mısın?” O günü unutmadım. Çünkü o gün, kalbim bana yeniden cevap verdi.
İnci Fikirli Öyküler
104 syf.
·
Puan vermedi
Öykü okumayı çok seven biri olarak kalemiyle yeni tanıştığım Sema Kaygusuz'un Doyma Noktası eserini çok beğendiğimi söylemleyim. Yazar farklı bir anlatım şekli var. Doğal olarak öykülerinde odaklandığı nokta ve öyküleri verdiği isimler oldukça etkileyici. Eserdeki dokuz öykünün benim zannımca ortak noktası bireylerin zaafları ve o zaafların doğaya ve insanlığa verdiği duygusuzluk hissiydi. Sandık Lekesi; çocukluğunda kaybettiği dostlarını anımsayan Ferhan'ın istemsiz şekilde gözünün önünden gitmeyen, hüzünde mor bir leke o çocuk. Şeftali; kısa ama tebessüm ettiren bir öyküydü. Bir şeftali ile onu yiyen kadının milisaniyelik buluşması. Kılçık; patrona her gün aynı hizmeti sunan garsonun istediği sona bir kılçık sayesinde ulaşması. Yaprak ve Tüy Zamanları; bir Ardıç tohumunun Ardıç kuşu sayesinde yeryüzündeki serüveni. Çatlak Yerlerin Kuyusu; yaşlı bir ihtiyarın istemese de öldürdüğü yıldan sonra değişen yaşamı. İnsan Dipleri; birbirleriyle uyumsuz bir çiftin bir orman gezisi esnasında kötü taraflarına şahit olması. Çalıntı Yürekler; genç ve fakir bir kıza yardım etmek için evlenen İlyas'ıb hazin dünyası. Sülün; annesinin mücehver kutusunun üstendeki sülün siluetine kafayı takmış bir avcının sülünle imtihanı. Çöpçüler; sabahları seslerinden rahatsız olunan çöpçülerin kesik bir elle karşılaşmaları ve anımsadıkları. Bence hepsi birbirinden güzel ve düşündürücüydü. O yüzden şunu beğendim, diyemiyorum. Bence mutlaka okumalı ve üstünde çokça düşünmelisiniz.
Doyma Noktası
Doyma NoktasıSema Kaygusuz · Metis Yayıncılık · 2015577 okunma
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.