Böylesine çok kağıdın, zamanın, mürekkebin harcandığı bunca kitaba ne gerek vardı? Ders kitapları ne işe yarardı? Doyasıya yaramazlık yapmamışken, eğlenmemişken altı yedi yıl okullara kapanmaya, onca sıkı disipline, çalışmaya, ödevler üzerine ter dökmeye ne gerek vardı?
Maria, okullardaki havayı hapishane havasına benzetti. Öğretmenler, çok az gülümsüyorlar ve öğrencilerle kaba bir biçimde konuşuyorlar, onları hiç sevmezmiş gibi davranıyorlar ve her fırsatta cezalandırıyorlardı. Binalar kasvetli ve zevksizdi. Çocukların okula gitmek istememelerine ve yaramazlık etmelerine şaşmamak gerek.
Sayfa 25 - İlkkaynak Kültür ve Sanat ÜrünleriKitabı okudu
Reklam
Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı? Sanki karnında fazla yaramazlık mı ettim? Senden istemiyordum ne tacı ne sarayı Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim. … Bir kere doğurdunsa sonra niçin büyüttün? Kundakta beşikte de bir zahmetim mi vardı? Koynundan niçin attın yavrunu bütün bütün. Bilmiyor muydun ki o yalnızlıktan korkardı?
Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı? Sanki karnında fazla yaramazlık mı ettim? Senden istemiyordum ne tacı ne sarayı Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim. Bir kere doğurdunsa sonra niçin büyüttün? Kundakta beşikte de bir zahmetim mi vardı? Koynundan niçin attın yavrunu bütün bütün. Bilmiyor muydun ki o yalnızlıktan korkardı? Sütünden tatlı mıdır anne sanki bu hayat? Bana sorsana anne yaşamak bir hüner mi? El aç yalvar gündüze geceye boyun uzat Bu uğurda bir ömür çürütmeye değer mi? Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim Anne istemiyordum ne tacı ne sarayı Anne karnında fazla yaramazlık mı ettim? Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı?
"Fakat bir yaramazlık yapılacaksa bu benim yönetimimle olacak.” Yumuşak hatlı yüzüne şaşırtıcı biçimde yakışan aksi bir bakış fırlattı.
Sayfa 83
Gözlerinde öylesine koyu bir karanlık oluşuyor ki her an orada kaybolacakmışım gibi hissediyorum. Tanrım Nikki. Koltuktan kalkıp bacaklanna uzanıyorum kalçam bacaklan-nın üzerinde. Hiç acele etmeden bilerek ve isteyerek eteğimi kaldınyorum. Tanganın arkasındaki inciler tam kıçımın arasında sımsıkı jartiyerin danteli çorabıma iyice yerleşmiş
Sayfa 126
Reklam
Bana doğru yaklaşıp elimi tutuyor. Sonra elimi baldırlarımın arasına götürüyor eteğimi hafifçe yukan kaldınnca çorabımın bandı açığa çıkıyor. Tahrik olduğunda ışıl ışıl parlıyorsun sana bunu daha önce söylemiştim. İnanılmaz oluyorsun. Oh diyorum cılız bir fısıltıyla. Söyle bakalım yaramazlık yaptın mı bebeğim? diye sorarken elimi daha
Sayfa 125
Simdi uyku zamanı Kaparım gözlerimi Seninle dalarım rüyalara Sen de bakışlarınla anneciğim Örtüver üzerimi Yaramazlık yaptıysam bugün Bağışlasın Allahım beni...
Belki de haklılar. Onlar yetişkin ama ben çocuğum. Benim hiçbir şey bilmediğimi sanıyorlar. Hiçbir şeye üzülmediğimi, işimin gücümün yaramazlık olduğunu sanıyorlar. Bir gün onlara çok yanıldıklarını göstereceğim. Bunun için okumam lazım. Okuyacağım, sınıf birincisi, hatta okul birincisi olacağım. Üniversiteye de giderim . Hepsinin ağzı açık kalır. Görür onlar... Hani hep bana Sen kime çektin? diye çemkirip duruyorlar ya... İşte o gün sıraya girecekler, Bana çektin, aynı bensin, bana çok benziyorsun!’ diyecekler.
- "Ben dönene kadar yaramazlık yapmayın." -- "Ona söz veremem." - "Ben dönene kadar bekle sonra birlikte yaparız."
Reklam
Ciddi bir çöküntünün pençesinde umutsuzca kıvrandığımı kavrayalı topu topu birkaç gün olmuştu. Paris'e gelmeme yol açan mutlu olay da sevindirmemişti beni. Zaten bu sayrılığın -fiziksel ve psikolojik belirtilerinin tümünü katarsak- en korkunç ve yaygın belirtisi kendinden nefret etme duygusudur -hadi biraz yumuşatalım- özsaygı yoksunluğudur; hastalık ilerledikçe bendeki işe yaramazlık duygusu gün gün artmıştı. Kaskatı neşesizliğim buruk bir mizah örneğiydi sanki, çünkü Paris'e dört günlüğüne apar topar gelmemin nedeni, özsaygımı şatafatlı bir biçimde yenileyecek bir ödül kazanmamdı.
Sayfa 17 - 1. Baskı: Kasım 2019 - Doğan Kitap
Bir bahçıvanın oğlu olan Gauss, daha ilkokulda okurken kendini göstermiş. Bir gün öğretmenleri yaramazlık yapan sınıfa bir ceza vermiş: Birden yüze kadar sayıları toplayıp getirin bana, demiş. Herkes hesap yapmış, sayfalar doldurmuş. Gauss birkaç dakika düşündükten sonra defterine bir satır yazıp hocaya uzatmış. 'Nasıl olur canım?" demiş öğretmen, 'Senden akıllısı yok mu?" Herhalde yokmuş. Öğretmen bile bu kadar akıllı değilmiş. 'Çok kolay öğretmenim,' demiş Gauss, 'Birden yüze kadar sayıları düşündüm: İlk sayı bir, son sayı yüz. Toplamları 101 ediyor. Sonra, baştan ve sondan iki sayıyı düşündüm: 2 ve 99. Onların da toplamı 101. Sonra 3 ve 98, sonra 4 ve 97... hepsinin toplamı 101. Bu 101'lerden ne kadar var? Yüzün yarısı kadar. Öyleyse 100/2 ile 101'i çarparım. İs- tediğiniz toplam 5050 olmalı. Öğretmen şaşırdı; çünkü bu metod matematik dünyasında bilinmiyordu henüz. Küçük Gauss'un bulduğu yeni bir formüldü. 100 rakamı yerine 'n' sayısı konulursa, 1'den 'n'e kadar sayıların toplam formülü çıkıyordu ortaya n (n+1)/2. Öğretmen ertesi gün Gauss'a, bulabildiği en iyi matematik kitabını satın alarak hediye etti.
Sayfa 69 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
1982 yılında, Kasımpaşa Lisesi'nde yaramazlık yapan Metin'i bir güzel haşlayan öğretmeni, bir de "yarın okula velini getireceksin" emrini verir. Ertesi gün öğretmeninin huzuruna elindeki Orhan Veli kitabıyla çıkan Metin, kitabı öğretmenine uzatarak; -Buyrun öğretmenim, işte Veli'm, der. Yaramaz Metin büyüyünce Met Üst olur. Mizah yazarı ve karikatürist çizgisindeyken çıtasını yükseltmek ister ve edebiyat denizine yelken açar. Soyları tükenmek üzere olanları teknesine almadan, esen rüzgarla yelkenini şişirmeyi başarır.
“Gmunden’de sıcak suyla yıkanabilsin diye onu yakında bulunan hamama götürüyorduk. Hans buna hıçkıra hıçkıra ağlayarak karşı çıkmaktaydı. Viyanadayken de ne zaman büyük küvete yatırsak ya da oturtsak aynı şekilde bağırıyor: Onu ancak dizleri üstünde veya ayakta yıkamak mümkün oluyor. Ona korkup korkmadığını, korkuyorsa neden korktuğunu soruyorum. Hans:”Küvetin içine düşmekten.” -Küçük küvette yıkanırken neden hiç korkmadın peki? -Çok küçüktü ki…Oturuyordum, içinde uzanamıyordum onun. -Gmunden’de kayığa bindiğinde suya düşeceğinden korkmadın mı? -Hayır, tutunuyordum, bu yüzden suya düşemezdim. Sadece büyük küvetten korkuyorum, içine düşerim diye. -Büyük küvette annen yıkıyor ama seni. Annenin seni suya atacağından mı korkuyorsun? -Elini çeker de kafam suya batar diye korkuyorum. -Annenin seni sevdiğini, elini asla çekmeyeceğini sen de biliyorsun. -Öyle geçti aklımdan. -Neden? -Hiç bilmiyorum. -Yaramazlık ettiğin için annenin seni artık sevmediğini düşünmüşsündür belki? -Evet! -Annenin Hanna’yı (küçük kız kardeşi) yıkadığını izlerken elini çekmesini ve böylece Hanna’nın suya düşmesini istemişsindir belki. -Evet. *Hans’ın babasının burada çok doğru tahminde bulunduğunu düşünüyoruz.
Eski zamanda bir sübyan mektebinde bir hoca, çocuklar yaramazlık yaptığı için kızmış, bağırıp çağırmış. O esnada yoldan bir arif geçiyormuş, yukarı çıkmış, bakmış hoca asabi, onu yatıştırmış. "Ne yaptılar?" diye sormuş hocaya, "Yaramazlık ediyorlar, ders çalışmıyorlar." demiş hoca. Arif kişi, bismillah, deyip hocanın bir gözünü mesh etmiş ve hoca istikbali görür olmuş: Çocuklar büyümüş, her biri bir yerde... Çocuklara bakıp tek tek saymış: "Bu âlim olacak, bu külhanbeyi, bu arabacı olacak, Fatiha bilse yeter. Bu paşa konağına uşak olacak, onu zorlama." Hoca efendi hadiseyi anlamış.
Sayfa 232
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.