Biri, Hiçbiri, Binlercesi, baş karakter Moscarda’nın, bir sabah eşinin burnunun yamuk olduğunu söylemesi üzerine, kendi fiziksel görünümü ile ilgili adeta bir uyanış yaşamasıyla başlıyor. Varoluşsal meselelere çok yaratıcı bir noktadan giriş yapan Pirandello, bu ilginç kurguyla muazzam bir benlik ve kimlik sorgulaması çıkarmış ortaya. Eserin ilk yarısı adeta deneme denebilecek bir tarzda; bu kısımda, nerdeyse tamamen baş karakterimizin hezeyanları üzerinden Pirandello’nun tezini ve fikirlerini okuyoruz. İkinci yarıda ise, baş karakterimizin fikirlerini uygulamaya geçirmesiyle beraber eserin kurgusal kısmını okuyoruz. Özünde varoluşsal sancıları irdelemesine rağmen, Pirandello dertlerini bireysel düzlemle sınırlı tutmamış; din, kilise, toplumun çarpık algısı gibi konularda da eleştirilerini paylaşarak toplumsal bir düzlem de dahil etmiş kitaba -ki bu çok hoşuma gitti. Gerek tespitleri gerekse kurgusuyla çok ama çok beğendiğim bir kitap oldu. Bence mutlaka okunmalı.
"İyi, kötü, doğru, yanlış ... Birçok kelime biliyorum. Ama bunların içinde mukaddes olan bir tane var, o da BEN."
Egonuz şiştikçe, Amerika'yı ben keşfettim de diyebilirsiniz, Zeus'u ben yarattım da. Hatta emri ben verdim de. Öyleyse yalan olmasın da "egomuzu şişirmeyelim", değil mi! Hayır efendim! Ego, bu değildir. Tüm bu
Tanrı öldü? İşte bu cümle ile felsefeye damgasını vuran
Friedrich Nietzsche bir Zerdüşt aracılığıyla ve şiirsel anlatımıyla bize üstinsan olmayı öğretiyor.
Nedir bu Üstinsan? Aslında
Friedrich Nietzsche sadece "üstinsan olun" deseydi bile bunu sorgulayan beyinler anlayabilir. Üstinsan yaratandır, bir şeyler üretendir. Yaratıcı olmak için içindeki yaratanı yani
"Sözcükler zamanın denizinde seyir eden ve her limana uğrayan gemilere benzer. Onları neyle doldurduğunuza iyi dikkat edin, çünkü rotalarında giderken yüklerini sizin kapınızın önüne de bırakabilir."
Kelimeler hikmet dolu insanların dillerinden düştü mü ne kadar da çok anlama geliyor, zor görünen kördüğümleri nasıl çözebiliyor öyle.
Öğretmenler, anneler, babalar için önemli bir kaynak diye düşünüyorum. Çünkü artık bir çocuğu yetiştirirken arkamızda koca bir köy yok. Gelenekten koptuğumuz, yeni olanı yakalamada güçlük çektiğimiz bu zamanda kitaplar en iyi rehberimiz.
"Nasıl başaracağını öğrenmek en zekice başarıdır!" (s.13)
Kişisel başarı öykülerimizin
Müthiş bir roman!
Kimlik, tek başına bile çok güçlü bir kelime iken, bu kelimenin romana dönüşmüş halini okumak ise fazlasıyla sarsıcı oldu. Kimlik, kim olmak ve kim olduğumuz ya da kim olmadığımız bir durum değil midir? Peki, biz kendi kimliğimizi tanıyor muyuz? Gerçekten sahip olduğumuz kimliği mi yaşıyoruz, yoksa düşsel bir şekilde başka
''Müftüler sana fetva verse de sen kalbine danış!''
Bu cümle sanırım kitabın en güzel manası yüksek bir özeti idi. Aslında biliriz ki Abdülkadir Geylani olsun, İmam Gazali olsun islam alimlerinin benimsediği tasavvufu günümüzce hep yanlış yorumladık. Hayatımıza madalyonun diğer yüzü ile yansıtıldığı kanaatindeyim. Günümüz videolarında
Bilim, felsefe ve dinin birbirini desteklediği düşüncesiyle yazılmış ve bu ön kabulle okunmaya başlanması gerektiğini düşündüğüm bir kitap.
Sunulan deliller, teizmin ve materyalist-ateizmin sundukları açıklamaların karşılaştırılması ve bunların bilim ve felsefe açısından mantık ve tutarlılıklarıyla teizmin seçilmesi gerektiğinin sonucuna varılmaya
New York Üçlemesinin 3.kitabi olan "Kilitli Oda" kısa ama yine etkisi büyük 1kitaptı. Yeni favori yazarım olan Paul Auster kitaplarını bekletmeden okumaya devam edeceğim kesinlikle yormayan ama vermek istediği msjla ve akıcı diliyle 1solukta okunan kitaplarla tarzini sevdiğim 1yazar oldu kulliyatini bitirmek istediğim yazarlar arasında