Hem kitabını hem filmini sevdiğim Ağır Roman'ın filmindeki o unutulmaz şarkının (Bir Vurgun bu Sevda) başlığında muazzam bir entry durur Ekşi Sözlük'te. Yazar, şöyle yazmıştır;
''Arabeske smokin giydiren şarkı.
Jileti pamuğa sarmış Aysel Gürel, pamuk öpüyor geçtiği her yeri.
Dumanla, harla, ateşle harman.
İçi kan dolu, teni tertemiz.''
Manchester By The Sea benim için pamuğa sarılmış bir jilet. Nasıl hafif hafif dokunuyor ruha, onlar nasıl ince kesikler.... Kan bile çıkmıyor, ama ince ince kesiklere atıyor ruhunuza film. Bir kaybedenin hikayesi büyük büyük repliklere, öyle görkemli sahnelere ihtiyaç duymadan bu kadar güzel anlatılabilirdi ancak. Onun hissi, acısı bu kadar narince geçirilebilirdi izleyiciye.
Hayatla tüm bağını koparmış, yaşama tamamen duyarsızlaşmış bir adam, kaybedilen bir aile ve aslında yarım kalan bir aşk... Ve diğer yandan hayatın tam içinde bir genç, her şeyiyle hayata karışmaya hazır, hayat dolu. Bu karşılaşmadan standart Hollywood filmleri gibi bir mucize, bir dönüşüm bekliyorsun aslında ama film de tıpkı ana karakteri gibi buralara hiç bulaşmadan süzülüp geçiyor aralardan, ana karakterin hayatın içinde süzülüp hayata hiç temas etmemesi gibi tıpkı.
Film bana göre gücünü sessizlikten alıyor. ama tezat gibi dursa da seçilen müzikleri de unutmamak gerek. Tomaso Albinoni'nin Adagio'su eşliğinde izlenen o vurucu sahne, sonra Handel'den Messiah... Ve tabii deniz sesi, kuş sesi.
Son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden biriydi bu film.
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI
«Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.»
Uvertür
Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük.
*
Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
“Gitme dur ne olursun
Gitme kal yalan söyledim
Doğru değil ayrılığa daha hiç hazır değilim
Aramızda yaşanacak yarım kalan bir şeyler var”
youtu.be/rzhvo0PF74k?si=...
335 sf. #hikayehırsızı /20/
@jeanhanff
@altinkitaplar
Selamün Aleyküm
Evet herkesin okumuş olduğu, benim de çok merak ettiğim son zamanlarda rövanşta olan bir kitap ile geldim. Kitabı ilk okumaya başladığımda ne okuyorum ben,bu muydu yani, nasıl bir kitap, ne anlatıyor bu yazar falan diye düşündüm.
Az daha okuyayım anlayacağım elbet derken
kimsenin olamadım
kimsem olmadı allah’tan ve anamdan başka
şartsız şurtsuz kim affettiyse hepimiz onunuz esasında
vurgunuz yarım kalana
kendimizle dargınız
ağlamak için insanın kendinden başka bir yari daha olmalı yarasında
her türlü galeyana hazırım
yeter ki düştüğüm zaman kalkmayayım
trensizliğimi yutuyor her defasında bomboş kalan bir gar
sabaha daha çok var ama biliyoruz ki bir sabah var
ölüp gideceğiz işte yetmedi mi o güzelim şarkılar
yetmedi mi bu kadar hayvanımıza bu kadar kafes
radyoyu açıyorsun kuşlardan kalma bir şarkı başlıyor yine
dönüyorsun
onbinküsüruncukez.
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
İçimdeki kelimeler birden kanamaya başladı. Kabuk bağladı sandıklarım. Kelimeler ne çok kanıyor, ne çok ama içeri.
Başımı kaldırıp o uzun, o gittikçe uzun tavana baktım. Her gece bu tavan altında insan bunca uzayan, göğe doğru çan sesi gibi uzayan bu tavan altında. Tavana baktım bir daha. Dışarıdan sokak lambasının ışığı giriyor içeriye, belli
Kendimi bildim bileli kurallarla yaşayan biriyim. Çevremdeki herkes bi amaç uğruna yanımda oldu hep. Arkadaşlarım ya para için yada eğlenmek için benimle oldu. Birini sevsem kullanıldım. Biriyle tanışmak istesem hep yalnız kalan oldum. Ailem tarafından her an küçümsendim, bazen vücudum saatlerce ağrıdı, bazen gözlerim kızarık haldeyken bile güldüm herkesin yanında, bazen canım çok yansa da sesimi çıkartamadım, bazende duvar kenarına çöküp ölmeyi diledim. Daha doğduğu an ismiyle kaderi yazılan biriyim ben. Esir demek ismim. Senelerce her yanlışımda ya dayak yedim yada bana iyi gelen şeyler yasaklandı. 3 kere telefonum elimden alındı mesela. 1 sene ev hapsi yaşadım ve dışarı çıkamadım. Bana iyi gelen 2 şey vardı o dönem. Biri şarkılar, biri de balkon. Ama ben balkonda bile oturamadım. Çocukken şarkı dinlemeye başlamıştım. Kafamdaki sesleri susturabilmemin tek yolu buydu çünkü. 1 sene boyunca şarkı dinleme sınırım oldu. Günde en fazla yarım saat dinleyebildim. Arkadaşımla bile görüşemedim. Annem anlamadı. Babam anlamadı. Ablamlar anlamadı. İlk defa anlasınlar istedim. Ama kimse anlamadı beni. Ölmek istedim. Çünkü tek kurtuluşum oydu. Acılarımın son bulması için ölmem gerekiyordu. Çok denedim aslında ama hep son anda durdum. İlaçlar içtim avuçla ama sonrasında kan kusarak saatlerce ağladım. 18 yaşına gelince kurtulacağını düşünen biriydim ama işler öyle yürümüyormuş. 18 yaşına gelince bile dayak yiyen ve ailesinden korkan küçük bi kız gibiydim. Çocukluğum hastanelerde geçti, ergenliğim de kurslarda. Sonra 19 oldum. Sonra 20 oldum. Hala korkuyorum. Ne bi koruyanım oldu nede bi sevenim. 2 ay sonra 21 olucam ama hala korkuyorum.
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir