Türkiye de 3 mart 1924 te Kürtçe yayınları yasaklandı. 1925 tarihli şark islahat planı nin 14.maddesinde Kürtlerin yaşadığı illerin ve ilçelerin adı sayılarak buralarda Kürtçe konuşmak yasaklandı. Malatya ,Elaziz ,Diyarbekir, Bitlis, Van, Muş. ...
Türkiye Devleti yetkilileri sadece Türkiye de değil, Türkiye dışında da Kürtlerin çocuklarına Kürtçe adlar koymasini önledi ve Kürt çocuklarının anadillerinde eğitim görmesini önlemeye çalıştı. Örneğin 1985te Stockholm de bir çocuk yuvasında 15 Kürt çocuğa bakan ve Kürt olan personel çocuklarla Kürtçe konuştuğu için Ankara da İsveç büyükelçisi ve Stockholm de dışişleri Bakanlığı bu çocuk yuvası konusunda uyarıldı.
Türkiye Kürtçenin geliştirilmesinin engellenmesi için baska bazı metotlara basvurduğunu gösterdi. İçişleri Bakanı Meral Şener'in 3 Ocak 1997 de güvenlik makamlarına yazdığı 472 sayılı Resmi yazı böyle bir yazidir.
Bu yazıda şöyle deniyordu
"Kürtçenin yaygınlaştırılması ,okuma yazma dili haline getirilmesi için araştırma kurumları oluşturulması ve Kürtçe okuma ve yazma kursları açma teşebbüsünde bulunanlara karşı idari ve yasal tedbirlerin alınması ..."
Anladığım kadarıyla Kürtçe yazmak her şeyden önce kimliğiyle hesaplaşmak, kimliği için mücadele etmektir. Yani anadilinde yazmak bazı yazarlar için onuruna sahip çıkmak anlamına geliyor.