- Üşenmedim, 34 sayfadan ve 81 maddeden oluşan İstanbul Sözleşmesi’ni dibine kadar okudum. Sözleşme, ön gördükleri ve dili açısından “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”ne benziyor. Yani başlıktaki soruya cevabım şu: İnsan Hakları Beyannamesi insanları ne kadar koruyorsa, İstanbul Sözleşmesi de kadınları o kadar korur.
Haddizatında kadını da,
"Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok, burada dursun."
Birhan Keskin, fakir kene
"Sabahları kitap mürekkebinin kokusunu içime çekmeyi severim."
Jozef Stalin
Son Yazılar
1950-1953
Stalin'in 1950-1953 yılları arasındaki inceleme, konuşma, mesaj ve söylevlerini biraraya getiren Dernièrs Ecrits 1950-1953 (Editions Sociales, Paris 1953) adlı kitabını, Fransızcasından, M. Gaziturhan dilimize çevirmiş ve kitap, Son Yazılar 1950-1953 adı ile Sol Yayınları tarafından, Aralık 1977 (Birinci
Yasalar herkesin bilmediği, sadece bizi yöneten küçük soylu sınıfın sırrını elinde tuttuğu bir gizdir. Çok eskiden gelen yasalarımıza harfiyen uyulduğu kuşkusuz, yine de, hiç bilinmeyen yasalara göre yönetilmek de epeyi rahatsız edici.
Öncelikle bu yazım, kitap incelemesi olmasından ziyade kendi cahilane görüşümle ve kitaptaki aydınlatıcı bölümlerle toplumumuzdaki bazı temel sorunları aktarıp bu sorunları nasıl aşabileceğimiz üzerine yazılmıştır. Söze başlıyorum.
Bir toplum nasıl gelişir?
Bugün Batı bizim önümüzde. Batı bizim önümüzde de biz Doğu'nun ilerisinde miyiz? Hayır.
İnceleme videosu için: youtube.com/watch?v=tJ3D5oL...
Spoiler içerebilir!
Fyodor Dostoyevski bir isyancı, dünyadan nefret eden, maraz, herkese ve her şeye karşı şüpheci, uslanmak bilmeyen bir kumarbazdı ama pek az rastlanan bir edebiyat dâhisi olduğu da inkâr edilemez. Geçen yıl bu kitaptan alıntı sözle başlamıştım onun hayatını
Dikkat: Tatkaçıran/oyunbozan içerir.
‘Yeni Dünya’da Sabahattin Ali Öykücülüğü
Ulaş Başar Gezgin
‘Yeni Dünya’ (1943), Sabahattin Ali’nin (1907-1948) 4. öykü kitabı. Bu kitapla önceki kitapları arasında büyük ölçüde süreklilik var. ‘Asfalt Yol’ adlı öykü, ‘bir köy öğretmeninin notlarından’ biçimindeki altbaşlıkla açılıyor. Birinci tekilden
Tocqueville’i Amerika’da Demokrasi’yi yazmaya iten başlıca sorunun şu olduğunu düşünüyorum: Amerika’da demokratik toplum neden liberaldir?
Bu eserinde yazar, çağdaşlarının aksine çağdaş ve demokratik toplumun özüne bağlı bazı nitelikleri belirler, bu ortaklıklardan yola çıkarak olası siyasi rejimleri ekler. Tocqueville demokratik toplumların liberal olabileceği gibi despotik olabileceğini de söyler. Karşılaştırmalı analiz yaparak olguları ve olayları daha net anlayabilmemizi sağlar.
O, Amerika’da gördüğü demokrasiye hayran kalmıştır. Ama bunun belli tarihsel koşullar içinde oluştuğunu, başka bir ülkede tarihsel şartlarına bağlı olarak başka türlü oluşacağını ifade eder. Bu durum Amerika’ya özgüdür.
Tocqueville, yolculuğa başlarken “Amerika’nın nasıl bir özgünlüğü var ki; Fransa’da olmayan şeyler, orada olabilmektedir?” diyordu . Döndüğünde ise Avrupa’da demokrasi üzerine ciddi bir tartışma vardı ve eski düzen yanlıları devamlı demokrasinin yol açtığı fenalıklar üzerinde duruyorlardı. Tocqueville “demokrasinin fenalıklarını sezebiliyoruz da, neden faydalarını fark edemiyoruz” derken aslında içten içe Avrupa’nın kendi içerisinde yaşadığı bu problemi sorgulamaktaydı. Ancak Avrupa’daki bu sorunu çözmek kolay sayılmazdı çünkü Amerika’nın birkaç farklılığı demokrasinin Amerika’da daha rahat uygulanmasını sağlamıştır. Nitekim Tocqueville Amerika’ya vardığında buranın üç özel koşulu nedeniyle farklı olduğunu iddia etmiştir. Bunları şu şekilde sıralamaktadır: Amerikan toplumunun içerisinde bulunduğu özel ve rastlantısal durum, yasalar, alışkanlıklar ve gelenekler.
Efendim Zümrüt Ayna kitabı 99 senesinin yazılarından oluşan bir kitapmış. Kolaya kaçmışlar. Ama kitap şöyle başlamış; Ahmet Necdet Sezer Bey’den bahsetmiş. Eski Cumhurbaşkanlarımızdan.
Sezer üniversite nedir, nasıl yönetilir konusunda hiçbir fikri olmayan bir adamdı. Entelektüel bir tarafı bulunmayan bir adamdı, diyerek yani sözüm ona biraz
"Eğer okuduğumuz kitap bizi kafamızın ortasına inen bir yumruk gibi sarsmıyorsa, niye boşuna okuyalım ki?
Bizi mutlu etsin diye mi? Tanrım! Mutlu olmak için kitap okuyorsak hiç kitabımız olmasın daha iyi; bizi mutlu eden o kitapları yeri geldiğinde kendimiz bile yazabiliriz.
Bizi yıkıma uğratan ve derin bir kedere boğan kitaplar okumalıyız;
Bu girişim dilediğimiz ölçüde başarılıdır, ve metafiziğe ilk bölümünde--ki a prıon
kavramlarla ilgilidir ve deneyimde bunlara karşılık düşen nesneler onlarla uyumlu ola-
[B xıx] rak verilebilirler—bir bilimin güvenilir yolu için söz vermektedir. Çünkü bu yeni düşünme yoluna göre a priori bilginin olanağı bütünüyle açıklanabilecek, ve daha da