Bir uçurtmanın gökyüzünde kuşlar gibi uçuşu ama gökyüzünde uçmasına rağmen bir ipe bağlı oluşu.... özgürlük hissi veren ama aslında hep mahkumiyet olan bir yaşam. İşte hayat dediğimiz mahluk . özgür sandığımız bedenimiz aslında bir uçurtma gibi ruhumuzda bir ip hep mahkumuz .....
Bilgeliğe ulaşmanın ilk işareti, ölmek arzusudur. Bu hayat, dayanılmaz, başka bir yaşam ise, ulaşılmaz. Artık, ölmek isteminin utanılacak bir tarafı yoktur.
Üstorta sınıf rahat yaşamını ardında bırakıp, üniversiteden sonra amerikayı tek başına bir uçtan bir uca dolaşan idealist bir serüvencinin hazin hayat hikayesinin anlatıldığı bu kitapta, kendinizi aleksandır süperberduş ile amerikanın gizemli topraklarında dolaşırken bulmanız hiç de zor değil. uçarı bir macera düşkünlüğünden ziyade, varoluşsal anlam arayışındaki bir keşiş gibi yaşayan aleksandır'ın alaska'da dramatik bir şekilde sonlanan yaşam serüveninin izini süren Krakauer'in kitabında aynı zamanda Alex'inkine benzer farklı zamanlardaki yaşam öykülerinden de kesitler sunarak, bu serüvenin sadece Alex'e özgü olmadığını, bunun kimi insanın aslında içinde hapsettiği ve bazı insanlarda karşı konulamaz bir şekilde kendisini gösteren gizil kuvvetlerin açığa çıkmasının bir sonucu olduğunu anlatmaya çalıştığını görüyoruz. Aynı zamanda Alex'in yaşam tarzını köklü bir şekilde değiştirmesine, içsel kuvvetlerinin zincirlerini kırmasına neden olan etkilendiği yazarların kitaplarından alıntıların da yer aldığı bu kitap bir nevi hazine değerinde benim için.
Sizler!
Yaşamı sözcüklerde boğanlar, hayat yoksulları...
Aşksızlıktan ölenler, ciddiyetten ölenler, standart yaşam budalaları...
Allah kadar cezalandırıcı olduklarını düşünenler, cenneti etiketleyenler, cehennem reklamcıları...
''Her şey bir yana yaşam bir Hint filmi değil. Afganların en sık yinelediği deyiştir: Zendagi migzara. Hayat devam ediyor. Başlangıcı, sonu, kemyah, nan-kam, bunalımları sevinçleri önemsemeksizin, ağır, tozlu bir kervan gibi ilerliyor.''
Yüreğin ve sevgin her zaman seninle olacak
Üzülme hiçbir zaman şu dünyaya
Rahatla ve huzurlu bir yaşam düşün
Eğer hayat acı kaderini sana yansıtırsa
Güzel ve mutlu olan günlerini hatırla
İçindeki sevgiyi düşün
Neden deme asla, sorunlarını çözmekle başla işe
İçine düştüğün durumları hatırla ve kendine gel
Ne oluyor deme, mücadeleyi öğren
Ne olurdu dediğin zaman neler olacağını gör önce
İçine asla mutsuzlukları atma üzülürsün yoksa
Doğruları söylemek güzeldir
İnsanlar çift yaratılmış, olayları çift taraflı düşün
Niye deme çünkü herkes kendi tarafından haklıdır.
Lazım olan tek şey dürüst olmak
Elbet sonunda mutluluğu bulursun unutma ...
(rocers83)
TUĞRA (BEHEMEHÂL AŞK)/TARİHİ ROMAN
Behemehâl; Farsça-Arapça zarf, her hâlde, ne olursa olsun, ne yapıp yapıp, mutlaka.
Şebnem Pişkin’in romanı, Tuğra; 2.Abdülhamit dönemini, bazı tarihi olaylara yer vererek, tasavvufi bilgilerle süslenerek, içerisinde ilginç bir aşk hikâyesinin de olduğu, tarihi bir roman.
Roman antikacı Turan beyin dükkânın da
Denizle, deniz hayali ve heyecanıyla büyüdüm,
yosun kokusu var hep burnumda.
Ayağım hep bu yüzden yanıyor karlara bastıkça kumsalları hissederek, Ve ben deniz çocuğuyum denizleri hissederek.
Hiç binemediğim o botla
engin denizlere açılma tutkusuydu benim için yaşam,
bu kadar kolaydı çocukken hayal kurmak.
Babamın o bota binemezsin dediği yerde başlıyordu gerçek hayat
ve o botun ardından bakarken yanaklarıma süzülen yaşlarla..
anneme babama koyduğum gönül
kumsalın ayaklarımı yakmasıyla kesinleşiyordu.
Denizle aramdaki mesafe kadar,
hayalle gerçeklik arasında o kadar mesafe vardı.
İnsan doğabilmek mi, insan kalabilmek mi? Oysa insan sayılabilmek için insan doğabilmek yetmez ki. İnsan olabilmek merhameti, vefayı, adaleti içinde barındırabilmekle mümkün. Kime sorsan herkes adil, herkes merhametli, herkes vefalı, herkes insan. Ta ki gerçekten adaletini, vefasını, merhametini göstereceği bir olay vuku bulana kadar. Sonra?
İnsan soyunda olduğu kadar hayvanlar âleminde de her zaman bulunan, her zaman varolan ama çoğu kimsenin anlayamadığı şey, bireyin iyiliği ile türün iyiliğinin özünde aynı şey olduğudur. Yoğun bir hayat yaşamak her bireyin amacı olduğundan, bireyin en büyük yaşam yoğunluğunu en büyük toplumsallıkta, etrafındakilerle en mükemmel özdeşlikte bulduğunu anlayamıyorlar.
Ve sonra yaşam süreleri uzamaya başlamış, insanlar daha fazla geleceğe sahip olmaya başlamış. Böylece konu hakkında daha çok düşünmek için daha fazla zaman harcamışlar. Gelecek hakkında..
Ve şimdi hayat gelecek haline geldi. Hayatın her anı gelecek için yaşanıyor....