"Erdem teorik bilgiden ibaret değildir. Tıpkı tababet ve müzik gibi uygulamayla da ilgilidir. Tıpkı bir hekim ya da müzisyenin işlerinin teorik yanında uzmanlık kazanmakla yetinmeyip bunu hayata da geçirmeleri gibi, iyi olmak isteyen bir insan da öğretileri döne döne öğrenmekle kalmayıp uygulamalıdır ... (Zira) hazza direnmesi gerektiğini teoride öğrenen bir kişi direnmeye hiç çalışmazsa nasıl özdenetim kazanabilir ki?"
Seneca, öfkeye yol açan başlıca yanlış düşüncenin, olayların nasıl gelişeceğine dair fazlasıyla iyimser beklentiler olduğunu ileri sürüyor: İşlerin umduğumuz, beklediğimiz gibi gitmeyişiyle derinden sarsılırız. Evde ufak şeylerin bizi çileden çıkarmasının, arkadaşlar arasında bir ihmale yanlış dememizin tek nedeni de budur. Kendinize hasımlarımızın yanlış davranışının bizi neden bu kadar sarstığınızı soracaksınız. Çünkü beklemeyiz, en azından bu kadar ciddi hatalar yapmalarını beklemeyiz. Bu da kendimize beslediğimiz aşırı sevgiden gelir. Hasmımızın bile bize zarar vermeyeceğine hükmetmişizdir; yüreğinin derinliklerinde herkes dünyaya bir kralın görüş açısından bakar, kralın yetkilerini benimsemeye hazırdır, hazır olmadığı bu krallıktan ötürü acı çekmektir.
Reklam
Idler anarşist ruhlu ama anarşinin kimseyi şiddetle tehdit etmeyen türü bu. "Dünya Fazla Da Kasmadan Nasıl Kurtulur?" ve "Sırtüstü Yat ve Protesto Et" gibi başlıkları var. "Devleti ezmenin en iyi yolu" diye yazıyor Tom, "farkına varmak ve defolup gitmesini ümit etmektir." Oy kullanmamayı, olabildiğince az vergi vermeyi, mortgage ve emeklilik planları gibi finansal köleliklere girmemeyi savunuyor. Bunlar onun gözünde kapitalizmin, anın zevklerini uzak bir gelecekteki mutluluk beklentisi uğruna ertelememizi sağlamaya yönelik komplosunun parçası.
Daha kesintisiz bir dinginliğe ulaşmak için akılcı hedonist, arzularını kolay elde edileceklerle sınırlamayı öğrenir. "Kişinin kendini ... basit ve pahalı olmayan bir rejime alıştırması sağlık için gerekenleri karşılamaya yeter ve kişinin kısıtlanmaksızın hayatın gereklerini yerine getirmesini sağlayarak ... bizi talih karşısında korkusuz kılar" diye yazıyor Epikuros. Arzularınız ne kadar az ve yalınsa tatmin edilmeleri o kadar kolay olur, o kadar az çalışmanızı gerektirir ve dostlarınızla geçirecek daha fazla zaman bulursunuz. Aslında iyi bir hayat için bütün gereksindiğiniz temel bir güvenlik, sağlığınız, aklınız ve dostlarınızdır.
Epikurosculuğun bu yanını beğenen Seneca, "Geçmiş acıları peşimiz sıra sürüklemenin ne yararı var" diye yazar, "o vakit mutsuz olduğunuz için şimdi de mutsuz olmanın?" Epikurosculuk benzeri bilişsel terapilerle psikanaliz arasındaki fark da budur. Psikanaliz bizi geçmişe dalıp bedbahtlığımızın bütün suçlularını bulmaya teşvik eder. Stoacılık ve Budizm gibi Epikurosculuk da bizi ana ve şimdi ile burada bulunan inançlarımıza geri getirir. Zen hocası Alan Watts, "Şeyler" der, "geçmişle açıklanmaz, şimdiyle açıklanır. Bu, sorumluluğun doğuşudur. Yoksa her zaman omzunuzun üzerinden geriye bakıp 'Nevrotiğim çünkü annem beni terk etti, o da nevrotik çünkü annesi de onu terk etmiş' diyebilirsiniz. Bu da böylece Adem ile Havva'ya kadar gider. Bütün bunları yaptığınızla yüzleşmeniz gerek. Mazeret yoktur."
Epiktetos'un dediği gibi, "Tanrı insanı getirdi ki eserlerinin seyircisi olsun. Sadece seyircisi değil, yorumcusu olsun." Platon da insan mevcudiyetinin anlamının, bilincimizi geliştirmek ve onun dünyevi bağlarından özgürleşerek ilahi gerçekliği algılaması olduğunu düşünmüştür. Büyük biyolog ve pragmatist Aristo bile insan varlığının nihai amacının tanrıyı seyretmek olduğuna inanıyordu.
Reklam
Kapitalizmin büyük düşünürü Adam Smith, Theory of Moral Sentiments (Ahlaki Duygular Kuramı) adlı eserinde çoğu kişi için dilenci ya da sokak serserisi gibi görünmenin "ölümden beter" bir kader olduğunu yazar. Başkalarının gözünde başarısızlık örneği olmaktan dehşetli korkarız. Böylece, yabancıların onayı peşinde yaşamlarımızı olabildiğince zengin, parlak, başarılı görünmeye hasrederiz. İktisatçı Tim Jackson'ın sözleriyle: "Olmayan paramızı bizim için bir önemi olmayan insanlar üzerinde kalıcı olmayan izlenimler yaratmak üzere ihtiyacımız olmayan şeylere harcıyoruz."
Sokrates Atina sokaklarında dolaşır, hemşerileriyle felsefi diyaloglara girer, onları ruhlarına bakmaya zorlardı. Ölümünün ardından Platon demokrasi ve hemşerilerine duyduğu inancı yitirmiş görünür. "Felsefe" diye yazar, "sıradan insanlar arasında imkansızdır." Demokratik devletin yozlaşmışlığını gören filozoflar "çenelerini tutmalıdır... dünyanın geri kalanının hata dolu olduğunu görür, kendilerini bu hayatta kötülük ve yanlıştan uzak tutmakla yetinir, günü geldiğinde de dinginlik ve umut içinde dünyadan ayrılırlar." Felsefe ruhsal gerçekleşmeye doğru bireysel bir yolculuk, çağdaş toplumun yoz değerlerinden kişisel bir bağımsızlık ilanı haline geliyor; kişisel mistisizm ya da bireysel gelişime dönüşüyor.
Aristo'nun sözleriyle: "Bir konuda ancak o konunun elverdiği kadar kesinlik aramak eğitimli insanın işaretidir."
Vanier, Yunan felsefesinin -sadece Aristo değil, hemen hemen tüm Yunan felsefesinin- kusursuz akılcılık ve tam bir kendine yeterlik idealine yöneldiğini belirtti. Dostluk ve siyasi katılımın toplumsal erdemleri üzerinde önemle duran Aristo bile pek kimseye ihtiyaç duymayan bir "yüce ruhlu adam," bir tür Süpermen ideali ortaya atar. Stoacılar da hiç kuşkusuz akılcılığın yıkılmaz kalesi gibi bir bilgelik modeli ortaya atmıştı. Bu idealin değer taşıyan bir yanı yok değil; yetişkinler olarak kendi ayaklarımız üzerinde durmayı, özerk olmayı ve ihtiyaç duyduğumuzu sandığımız şeylere aslında hiç de ihtiyacımızın olmadığı bilincine varmamız, bunu öğrenmemiz gerekiyor. Ancak fazlasıyla bağımsız olabilir, aşırı bir özerklik ve incinmezlik peşinde koşabilir, sonunda da kendimizi yalnız ve başkalarından kopmuş bulabiliriz. Vanier yalnızlığın zamanımızın büyük hastalığı olduğunu yazmış -bu da kısmen hepimizin kusurlu, hatalı, yaralı varlıklar olduğumuzun kabulünden utanç duymamızdan geliyor.
83 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.