Dikkat spoiler içerir!
Tomris Uyar'a göre öykü, "bir vuruşta bir parıltı yaratan, unutulmayan, okurda yıllar sonranın algılarını hazırlayan, kısaca, okuru değiştiren sanat" olarak tanımlar.
Onun okuru, boşlukları doldurabilecek, öykünün açık uçlarını kendi deneyimleriyle doldurabilecek veya genişletebilecek dikkatli ve donanımlı bir okur
—biri gerçek, diğeri sadece görünüşten ibaret— iki edebiyat vardır. Bunlardan ilki zamana meydan okuyan kalıcı edebiyata dönüşür. Bunlarla bilim yahut sanat için yaşayan insanlar uğraşırlar; sessiz ve vakur, fakat fevkalâde yavaş bir şekilde kendi yolunda ilerler; Avrupa'da bir yüzyılda nadiren bir düzine eser meydana getirir; ne ki bunlar kalıcıdır. Sözünü ettiğim ikinci tür edebiyatla bilim veya sanat üzerinde yaşayan kimseler uğraşır; taraftarların gürültüsü ve şamatasıyla dörtnala ilerler ve her yıl piyasaya binlerce eser çıkarır. Fakat aradan birkaç yıl geçince insan sormadan edemez, "Nerede bunlar? Nereye kayboldu bunların şöhretleri; çığ gibi yayılan, herkesi peşine takıp sürükleyen, bunca gürültü patırtı koparan şöhretleri?" Edebiyatın bu türüne saman alevi gibi geçici, öbürüne kalıcı edebiyat denebilir.
Ah, bir bayağı kafa ne kadar da yekdiğerine benziyor! Nasıl da hepsi aynı tezgâhtan çıkmışçasına tek biçimli! Nasıl da benzer koşullar altında hep aynı düşünürler ve asla görüş ayrılığı taşımazlar! Bu sebepten ötürüdür ki görüşleri bu kadar şahsi, bu kadar dar ve sınırlı. Ve budala halk kesimi kendilerine benzer bu insanlar tarafından yazılmış
Biz çocuklar gibiyiz içli ürkek başıboş
yoruluruz günlerin gürültüsü içinde
bizi dizine yatırıp masallar söylesen
hiç büyümesek korkmasak belki de döğüşmesek
yaşama kavgasında
İnsanlar bütün zamanların en iyisi olanı okumak yerine hep en yeninin peşine düştüklerinden yazarlar kendi dönemlerinde şöyle veya böyle egemen olan fikirlerin dar alanına sıkışıp kalırlar; bu yüzden dönem kendi bataklığı içinde çırpınıp durur.
Her zaman, her ne kadar birbirlerinden pek haberdar olmasalar da yan yana gelişen —biri gerçek, diğeri sadece görünüşten ibaret— iki edebiyat vardır. Bunlardan ilki zamana meydan okuyan kalıcı edebiyata dönüşür. Bunlarla bilim yahut sanat için yaşayan insanlar uğraşırlar; sessiz ve vakur, fakat fevkalâde yavaş bir şekilde kendi yolunda ilerler; Avrupa'da bir yüzyılda nadiren bir düzine eser meydana getirir; ki bunlar kalıcıdır. Sözünü ettiğim ikinci tür edebiyatla bilim veya sanat üzerinde yaşayan kimseler uğraşır; taraftarların gürültüsü ve şamatasıyla dörtnala ilerler ve her yıl piyasaya binlerce eser çıkarır. Fakat aradan birkaç yıl geçince insan sormadan edemez, "Nerede bunlar? Nereye kayboldu bunların şöhretleri
Yıkanın sevgili çocuklar yıkanın
Bilge bir dede gibi olgun ve yumuşak
Dünyaya sevgiyle gülümseyen
O altın güneşlerle yıkanın.
Dudakları teninizde sussun
İnce ürpermelerle gezinip içinizde
Öpüşlerden büyülü yaz rüzgârlarının.
Sulardan hayatın duruluğunu alın
Mavilerden mutluluğun rengini.
Oyunlar yorgunu pembe bebekler gibi
Düşlerin eşiğinde uçuk ve süzgün
Bırakın yüreğinizi dalgaların beşiğine.
Süzülsün tırnaklarınızdan saçlarınızdan
Kumların anne kucağına
Kentin, insanı kendinden bıktıran
Üzüntüsü ve gürültüsü…
Ömrünüz en yüce bağıştır size
Yaşamak bir büyük sanat
Duyun çoşkusunu iliklerinizde
Mavileşin güzelleşin arının
Yıkanın sevgili çocuklar yıkanın
eylül 1
dışarda yağrumun gürültüsü..
tabiat ananın aynasında sararmış görüntüsün.
ağaçların her bu mevsim kaybettiği senken,
benim olmamanın yaşamak kadar çok değil üzüntüsü.
youtu.be/p0EVIeImL-8