“Akıllı insan her şeyden evvel ıstıraptan ve tacizden azade olmak için çabalayacak, sessizliği ve boş vakti, dolayısıyla mümkün olan en az sayıda beklenmedik ve tehlikeli karşılaşma ile birlikte sakin, mütevazı bir hayatı arayacaktır ve böylelikle sözüm ona hemcinsleriyle çok az bir ortak tecrübeyi paylaştıktan sonra, münzeviye bir hayatı tercih edecektir, hatta eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir.
Hayatta nasılsa edebiyatta da öyle: Her nereye dönseniz derhal kendinizi düzelmez, yola gelmez bir insan güruhuyla karşı karşıya buluyorsunuz, her tarafı her bir köşeyi doldurmuşlar, tıpkı yaz sinekleri gibi sürü halinde her yere doluşup her şeyi kirletiyorlar. Bir yığın berbat kitap, gıdasını buğday başaklarından alan ve sonunda onu boğup kurutan edebiyatın istilacı yabani otları da öyle. İnsanların zamanını, parasını, dikkatini -ki bunların meşru hak sahibi iyi kitaplar ve onların soylu hedefleridir- gasp etmektedirler.
Dolayısıyla okumak söz konusu olduğunda nerede duracağını bilmek çok önemli bir şeydir. Geri durulacak yeri kestirmedeki maharetin esası, zaman zaman neredeyse salgın halinde yaygın olarak okunan herhangi bir kitabı, sırf bu yüzden okumaktan ısrarla uzak durmaktır denebilir, sözgelimi sebepsiz gürültü şamata koparan, hatta yayın hayatına çıktıklarının ilk ve son yılında birkaç baskıya ulaşabilen, sonra da unutulup giden siyasi veya dini risaleler, romanlar, şiirler ve benzeri böyledir.”
-Arthur Schopenhauer
(Çevirmen: Ahmet Aydoğan, Say Yayınları, 2019)
Birşeyleri anlatamamak
Şairde bundan dertliydi ya
İçin köz köz olupta dışa vuramamak
Bir isyanı içinde yaşamak
Bize de düşen bu galiba
Ülkede birşeyler ters gider içine atarsın
Birileri haksız zenginleşir içine atarsın
Ahlaksızlık görgüsüzlük dolandırıcılık geçer akçe olur içine atarsın
Kaliteli şeyler değer görmez içine atarsın
Kime derdini
Bir mucizeyle gel velhasıl,
Buna ihtiyacım var.
Her gün yeniden yeniden,
Yaşamak nasılsa işte o meseleden.
Hiç haberim olmadan...
Ya bir sokak ortasında,
Ya bir otobüste.
Bugün tam 2 ay oldu. Unutma dediğim eylemin ne kadar ürkütücü olduğuyla yüzleşiyorum şu günlerde. Bir Cumartesi sabahı saat 10'da bir vapurda denk gelsek tekrar tanışabilecek kadar yabancı hissediyorum kendimi. Halbuki "Bir Cumartesi sabahı saat 10'da bir vapurda denk gelsek tekrar tanışabilecek kadar yabancı hissediyorum