Konfüçyüs’e (Üstad’a), ölümden sonra ne olacağı sorulunca, şu cevabı veriyor:
> “Sen daha hayatın ne olduğunu bilmiyorsun, ölümden sonrasının ne olacağını ne yapacaksın ki!”
Konfüçyüs: Ölümden sonrası bilinmemelidir.
Çünkü, eğer insanlar ölümden sonra yaşanmadığını bilirlerse ölülere saygı göstermezler; eğer ölümden sonra yaşandığını bilirlerse de, sevdikleri ölülere bir an önce kavuşmak için canlarına kıyarlar. En iyisi, ölüm hakkında hiçbir şey bilmeden yaşamak ve katlanmaktır. İnsan, bildiği şeyi bilmeli, bilmediğini de bilmediğini bilmelidir; gerçek bilgi budur. Her işte adalet ve doğruluk içinde olunmalıdır.
---
Bir not: Geçmiş, bir “gerçekleşmiş” olması bakımından, bilinmez geleceğe nazaran daha sağlamdır. Gördüğümüz “arka”ya nazaran, göremediğimiz “ön” — buna nispetle — “ön”, hatıra; “arka” ise istikbal… Bu husus, bir kısım Doğu dillerinde mevcut ve günlük konuşma dilinde de, davranış-işaret dilinde de “istikbal” bu şekilde ifade ediliyor. Geçmişin potansiyel hâlde “ân”da bulunması ve geleceğin henüz gerçekleşmemiş olarak “yok” olması... Ân’da yaşıyoruz. Konfüçyüs’ün öğütlerine bakınca resmettiğimiz bu düşünceler — her gördüğü sakallıyı dedesi sananlar için bildirelim ki — "Ân’da yaşıyoruz!" hakikatinde olduğu gibi, bir hakikatin de, değişik bakışa nispetle nitelenişinin de değişeceği gerçeğine bir misâldir.
Aralık 2003, hind ve çin‘e bakış, hayatı ahlâki yaşamak, İBDA YAY.