"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Arif Bilgili
Elinde ufak bir bavul, gerçek dünyada belki yanıp tutuştuğun markaların hepsinden uzaksın. Zira burada ayakkabı giymek bile, kavgaya hazırlanmakla eş değer sayılıyor. O pahalı ayakkabıların hükmü yok anlayacağın. Bulutları, çimenleri, herşeyi özleyebileceğin bir mekana uğurlanıyorsun. Köstekli saat tıkırtısıyla ilerleyen
kimse içinde bulunduğu ruh hâline bir anda gelmemiştir. yaşanmışlıklar bize ağır gelen, yaşanmamışlıklar bizi eksik bırakan.
kimsenin başına neler geldiğini bilemiyoruz,
yargılamak kolay, empati zor.
fikrimce insanların tek yargılanabilecegi nokta kendinden zayıflara davranış şekli..
Her yaşanmışlık bir bedel öğretir.
Öğrettiği her ders ile en ağır cezayı yavaş yavaş ödetir. Yaşanmışlıklar elbette her okulun en zor hocası gibi olmak zorundadır. Ders zili çaldığında hiçbir şey bilmiyorsundur ama paydos zili çaldığında bu dünyanın en bilge insanı olmuşsundur. Her bilmek olmak değildir; lâkin her olmak biraz bilmek demektir. Öğrendiğin Her detay ödediğin en ağır bedelle senin olmuştur. Ne kadar yaşadığının ne önemi olabilir ki? Nasıl yaşadığını anlat! Zira ömür dediğin bir gün de olur bin gün de... bin gün yaşayıp her gün ölmek mi? Bir gün öleceğini bilerek o bir güne bir ömür diyebilmek midir aslolan?
Bir Hayalin Ardında ~ M. Tarık Koç
Yaşam ve ölüm, bir yanda hayatın coşkusu diğer yanda ise sessizliğidir. Bu iki zıt kutup insanın içsel dünyasında sonsuz bir arayışa neden olur. Ölüm, hayatın derinliklerine inen bir uçurum gibidir. Hayatın içindeki bu uçurum insanın kalbinde derin bir yara açar. Anların çırpınan kanatlarıyla örülü bir hayat
İnsanların zamanla sevgi eşiği düşmüyor mu sizce de? Anlatmak istediğim aynı kişiyi sevmek bahsi değil efendim. Şöyle ki; birilerini yirmili yaşlarda sevmekle otuzlu yaşlarda sevmek nüansı. Yirmili yaşlarda daha az yaşanmışlık, daha az kirlenmiş kalp ve saf sevgi vardır. Otuzlu yaşlar ise acının çeşitli tatlarıyla zaman zaman yanmış, zaman zaman
"Birden Yaşar'ın hızlı adımlarla çıktığını gördü. Giderken sadece yere bakıyordu. Yaş değil de, yaşanmışlıklar bir şeyler fısıldardı insana. O an anlamıştı Havva Ana!
Bazen çok istesen de bakamazdın arkana."
Podcasti dinlemek için YouTube linki:youtu.be/5GOgjcYq3ag
"Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında."
Marcel Proust’un tesirinde yazmamış olamaz. Sayfalarca süren büyülü yolculukta bir ayet gibi her satırda rastlayabileceğimiz bu dörtlük insan ruhunun yaşanmışlıklar hatıralar ve nefes alıp verdiği sürece sorumluluklarından ibaret geleceğinin her bir karakter için ne kadar geçerli olduğunu bize hissettiriyor. Okuması ne kadar kolaysa bu kitap hakkında konuşmakta o kadar kolay olmalı :) biz elimizi taşın altına koyduk okuduk irdeledik ve etiyle kemiğiyle sizler için Proust rehberi niteliğinde podcast hazırladık yapmanız gereken tek şey sıcak bir şeyler hazırlayıp kulaklığınızı takmak... Şimdiden keyifli dinlemeler.... :)