"Destimiz deman, küfrümüz iman, yardımcımız on iki imam, on iki imam katarından, didarından ayırmasın, gerçeğe hüüüü... Gerçeğe hüüüü, gerçeğe hüüüü..."
Koca Osmanlı’yı kuran , Anadolu’da dağa taşa ismini veren yörüklerin dağa taşa sığdırılamayışlarının acı öyküsü…Değişen düzene ayak uyduramayanların feda ettiği canlar , ahirete kalan sevdalar, yiten umutlar, yerine getirilememiş sözler nasıl da acıtıyor insanın içini. Dertleri müşterek olanların dilekleri muhtelif olunca , başlarına gelenlerden kendilerini sorumlu tutmuşlar mıdır acaba diye hep düşündüm kitap boyunca. Daha ‘dün’ diyebileceğimiz bir zamanda yaşanan olaylar nasıl da birer efsaneymiş gibi geliyor insana. Ve o ‘efsanelerin’ aslında çok gerçek oluşları nasıl da tokat gibi vuruyor yüzümüze. Bir kültürün kayboluşunu bu kadar basit ama çarpıcı dillendirdiğin için tekrardan teşekkürler Yaşar Kemal
"... Eğer içimizden bir insanı aşağılıyorsanız, aşağılanacak insan yoktur, bunu böylece bilin. Eğer bir insanı için kötü düşünüyorsanız, kötü düşünülecek insan bu dünyaya gelmemiştir, bunu böyle bilin. Dünyada kötülük yoktur. Kötülük uydurmadır. Dünyada iki türlü iyilik vardır. Işıktan bir değnek alın elinize, uzun bir değnek... Değneğin bir ucu çok parıltılı, bir ucu az parıltılıdır. İşte iyilik ve kötülük arasındaki fark bu kadardır. Bunu böyle bileceksiniz..."
"İnsan bilir insanlığın kıymatın. Sonradan sonraya beyliğe yeten zalim olur, el kadrini ne bilir. Varıp gübreliğe konan kargalar, has bahçada gül kadrini ne bilir!"