Kalktık Horasandan sökün eyledik. Parlar
omzumuzda uzun şelfeler. Kurt sürüleri gibi dağıldık dünyaya, yayıldık mağrıptan maşrıka dek. Kırmızı yakut gözlü, uzun boyunlu atlarımızı Sind suyuna, Nil suyuna sürdük. Memleketler, kaleler, şehirler aldık, devletler kurduk. Haran ovasına, Mezopotamyaya,
Arabistan çölüne, Anadoluya, Kafkas dağlarına, geniş Rus bozkırlarına, on bin, yüz bin kara çadırla kartallar gibi indik. Uzun, yedi direkli, keçi kılından kara çadırlarımız...
Savaşı biliyorum evladım. Yalnız insanlar değil, atlar, cümle malukat, kurt, kuş, börtü, böcek, kelebekler, arılar, ağaçlar, otlar, hava, su da kırıma uğruyor.
"Şimdi anladım senin derdini," dedi Battal Ağa. "Bir iyice anladım." Hem konuşuyor, hem de gülüyordu. "Sen de beni iyi dinle İnce Memed..." Diz üstü çöküp sesini dikleştirdi. "İnce Memed öldürülecek onun yerine Ali Memed gelecek, o da öldürülecek onun yerine Hasan Memed gelecek... O da öldürülünce Veli Memed gelecek... O da, o da, o da... Sen ne sanıyorsun oğlum Memed, İnce Memedler bitecek mi sanıyorsun? Her insanın içinde bir mecbur kurdu, bir İnce Memedlik, bir Köroğluluk kurdu var. Köroğlu gitti İnce Memed geldi. İnsanoğlunun içinde bu kurt oldukça insanoğlu ne olursa olsun yenilmeyecek. Sen insanoğlunun içindeki kurtsun, ne olursan ol, nereye gidersen git. İşte insanoğlunun içindeki bu kurt yiterse, insanlık da işte o zaman insanlıktan çıkar. İnsanoğlu içindeki bu kurdunu yitirmeyecek, ona kıyamete kadar gözü gibi, yüreği gibi bakacak. O kurt insanoğlunun şahdamarı, atan yüreğidir. Senin içindeki kurt da, işte insanlığın bu kurdudur."