"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
bıyıkları bile terlememişti henüz
direnemedi merminin sıcağına,
ölürken ne güneşi tanıdı ne güzü.
sığmadı gün güneşe,
pimi çekildi anacığının
güneşinden vuruldu yeryüzü.
ah oğul…!
cinayeti yarattık ama kurtaramadık kendimizi ölümden
kaç ölümdür bir yaşamın ederi?
kurşun nasıl vurur bir çocuğu düşlerinden
postal izi,
barut kokusu mudur insanlığın kaderi?
ah oğul…!
gökkuşağının az sonrası
-b a r ı ş-
yakın mıdır acep kurtuluş günleri?
acının deminde umudun ışığında
yeşil bir zeytin dalı gibi
yaşayarak
azaltmalıyız ölümleri.
21. yüzyıl!
İnsan psikolojilerinin alt üst olduğu, antidepresanların aspirinlerden fazla sattığı, intihar olaylarının arttığı, adeta "Dünyaya gelecek en yanlış zamanı bulmuşuz." denen bir dönemde yaşıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde İlber Ortaylı'nın bir kitabını okumuştum. Her insanın kendi dönemi için dünyanın en zor dönemi
İnsanın kendi kitabını imzalaması o kadar farklı bir hismiş ki. Bundan daha güzel olan his ise insanların sizin fikirlerinize önem vererek o kitabı okuması olsa gerek. Altını çizerek, yaşayarak, benliğine katarak... İyi ki kitap okuyoruz! 🤓
Arif Bilgili
Elinde ufak bir bavul, gerçek dünyada belki yanıp tutuştuğun markaların hepsinden uzaksın. Zira burada ayakkabı giymek bile, kavgaya hazırlanmakla eş değer sayılıyor. O pahalı ayakkabıların hükmü yok anlayacağın. Bulutları, çimenleri, herşeyi özleyebileceğin bir mekana uğurlanıyorsun. Köstekli saat tıkırtısıyla ilerleyen
KADIN 🌼
Kadının yeri hep ayrı olmuştur dünyada
Yaradanın gözünde.
Kadın biriciktir, tektir.
Papatya kokusundan farksız renk renk açan çiçektir.
Cennetten gelen huridir, incedir, zariftir, hoştur, güzeldir.
Hep bir esenlik içinde var olmuş, olacaktır da.
Merhaba Kıymetli Okurlar❗
Bir buçuk yıldır sizlerle olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bu uygulama okumaya daha çok motive olmama ve burada birçok kıymetli okuru tanımama vesile oldu.
📚Tüm bunların mutluluğunu yaşayarak yeni bir çekilişle size geldim.
Gavan'ı beş farklı okura hediye edecek!
Kitaplar doğrudan Kitapyurdu'ndan kargo bana ait olarak gelecek!
(Yazarımızın göndereceği kitaplar bizzat kendisinden, "İMZALI" ve kargosu ödenmiş olarak gelecek!)
❗Çekiliş Şartları:
✅Yoruma sevdiğiniz bir alıntı paylaşmanız,
✅İletiyi beğenmeniz,
✅İletiyi tekrar paylaşmanız,
✅Beni takip etmeniz. (Etmeyenler için)
‼️En çok beğeni alan ilk 20 alıntının ismini çekilişe "iki defa" yazacağım. (Birden fazla alıntıyla eşlik edebilirsiniz.)
📌Katılım için son gün "10 Temmuz Pazar". Kazananları bir hafta içinde açıklayacak ve hediyesini de "1 hafta içinde" yola çıkaracağız.
Şimdiden eşlik eden etmeyen herkese teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. Sizlerle okumak, tartışmak büyük bir keyif!
Kitap tam 10 gün önce bitti. Okurken bile içinde yazılanlar beni o kadar etkiledi ki kitabı yaşayarak okudum diyebilirim. O kadar olayların içine kendimi kaptırıp hissederek okuyordum, öyle ki evde annem işlerini yaparken, annemi hele işi bırak gel de kitapta neler neler yazıyor sana da okuyayım dedim. Annem tabi Türkçe çok az biliyor, Kürtçe
"Bir kitap okumuştum. Adını hatırlamıyorum. İçinde bir domino teorisi vardı. Domino taşlarını bilirsin. Önce özenle dizilirler sonra tek bir fiskeyle hepsi teker teker yıkılır. Ancak romandaki hikayede domino taşlarından oluşmuş zincirin iki tarafına da aynı anda dokunuluyor. Ve zincir aynı anda iki taraftan yıkılmaya başlıyor. Zincirdeki domino taşı sayısı tek. İki uçtan birbirini yıkarak ilerleyen taşlar tam ortadaki taşın iki yanına da aynı anda çarpıyor. Ortadaki taş aynı anda, aynı güçte iki darbeyi, iki tarafından aldığı için ayakta kalıyor. Bütün yıkılmış taşların arasında tek başına duruyor.
Domino taşlarından oluşmuş zincirin bir ucu geçmiş, diğer ucu gelecek. Yıkılıyorlar teker teker ve şimdi ki zaman kalıyor ayakta. Geçmiş ve gelecek sıkıştırdığı için, ayakta kalan sadece şu an. Şimdiki zamana mahkum olmuş insanlar. Hareket edemeyen o domino taşı gibi felç geçirmiş insanlar. Geçmiş, anılarla zihnimde, gelecekse tahminlerimle zihnimde. Hepsi acı dolu. Hepsinde kırılan hayaller var. Her saniye içimde hissettiğim geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekle dolu aklımla donup kaldığımı görüyorum. Bütün heykeller gibi ben de sadece zaman içinde hareket ediyorum. Yani yaşlanıyorum. Elimden başka bir şey gelmiyor. Tabiî her anın içinde üç zamanında yaşayarak yaşlanıyorum ve bu beni delirtiyor. İnsanın üç zamanlı bir canlı olmasından nefret ediyorum. Aynı anda geri, park ve ileriye takılmış otomatik vitesli bir arabanın motoru ne gürültü çıkarabilirse, bin katını ben her saniye aklımda duyuyorum.
Gelecek, geçmişin merhametine kalmıştır ve insan, ikisinin arasında bir kurbandır."
*Yaşamak acı çekmektir; yaşamı sürdürmek, çekilen bu acıda bir anlam bulmaktadır. Eğer yaşamda bir amaç varsa, acıda ve ölümde de bir amaç olmalıdır. Ama hiç kimse bir başkasına bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Herkes bunu kendi başına bulmak ve bulduğu yanıtın öngördüğü sorumluluğu üstlenmek zorundadır"
İlk cümlem,
İnsanın Anlam Arayışı*