Farklı hikayelerin bir araya gelmesinden oluşuyor eser. Öyle hikayeler ki her biri bir roman olacak nitelikte. Ağlatan, gülümseten, eskiyi anımsatan, yeniye dair düşünmenize yol açan hikayeler var içinde. Çoğunun başkahramanı siz oluyorsunuz okurken. İstemsizce çocukluğunuza, yaşınız biraz ilerlemişse gençliğinize gidiyor çoğumuz Şermin Yaşar'ın da dediği gibi yaşamadan yaşlandık resmen!o günleri bir daha yaşıyorsunuz.
Sevgi, özlem, çocukluk, ölüm, anne - baba eksikliği, kimsesizlik, kalabalıklar arasında yalnızlık, yanlış seçimler, yitip giden hayatlar eserde kendine yer ediniyor.
Başımıza bir iş geldiğinde, bunu aksilik olarak kabul edebiliyor ve sineye çekiyoruz; bu aksilik ikinci kez geldiğinde, geldi mi üst üste gelir diyoruz, üçüncüsü tekrar ettiğinde her şey de senin başına geliyor diyerek rahatlıkla kanaat bildiriyoruz, sonraki tekrarlardaysa başına bu kadar çok şey geliyorsa, demek ki tüm bunları hak ediyor diyoruz.
O bütün masumiyetiyle yaşamaya devam etse bile... İçimizde bir yerden konuşuyor Şermin Yaşar… Bu coğrafyanın en derin kederlerini en “bizlik” hayat acemilikleriyle harmanlıyor… İncinmişliklerimizi gülünesi aşklarımızla iyileştiriyor. Gerçek edebiyatın “insanın ruhuna” inen bir merdiven olduğunu her öyküsünde hatırlatarak.
“Fakat fen hiç ilerlememiş Muazzez, seni geri getirmenin formülünü bulamadık ya, bırak Nobel ellerin olsun... "
Ah Şermin Yaşar emeğine sağlık