Bir çeviri ne kadar kötü olabilir?
Başka bir dilde yazılmış bir eseri, hele ki bu eser edebi bir özellik de taşıyorsa, başka bir dile çevirmek kolay bir şey değildir. Hem yazarın dediklerine sadık kalmak, hem iki dil arası dengeyi kurmak ve okuyucuya güzel, akıcı yani estetik bir eser sunmak zor iştir. İngilizce basımından Türkçe’ye “Derya
Bir ruh için ne kutlu bir durumdur, şehvetin ve hırsın, mücadelenin, düşmanlığın ve tüm tutkuların içinden geçtikten sonra kendine dönmesi ve "ARTIK KENDİNLE YAŞA" denmesi!
Çocukların gözünden anlatılan tüm kitapları ve filmleri beğendiğimi farkettim. Agota Kristof- Büyük Defter de çok etkilemişti beni, Emile Ajar ( gerçek ismi Romain Gary)ise hayran bıraktı. Kitabı araken iki isimle de bulabilirsiniz, zira yazar aynı eseri iki farklı ismiyle yayınlayıp aynı ödülü (Goncourt Edebiyat Ödülü) iki kez alması ile de bir ilke imza atmış.
Kahramanımız Momo, Fransa'da hayat kadınlarının çocuklarını bıraktığı gayrıresmi bir bakımevinde yaşadığı yılları anlatırken çocuk ihmal ve istismarı, ırkçılık, yaşam-ölüm - tanrı sorgulamaları, yaşlılık psikolojisi, ekonomik bunalım gibi birçok toplumsal problemi harika diyaloglarla vurguluyor. O kadar basit, çocukça bir cümle kuruyor fakat zınk diye kalakalıyorsunuz, alıntılamak istediğim çok yer oldu ancak neredeyse kitabı vermiş olacaktım, zor frenledim kendimi.
Sanırım filmi de çekilmiş, derhal bulup izlemeliyim. Böyle güzel kitaplar bulup okuduğumda niye şimdiye kadar okumadım diye hayıflanıyor ve kendimi hala 1.km de olan bir cahil olarak buluyorum. Daha keşfedilecek ne çok harika eser var kimbilir öyle değil mi?