Bir misafirliğe gitsem,
Bana temiz bir yatak yapsalar
Her şeyi adımı bile unutup
Uyusam
Kalktığımda yatağım hala lavanta koksa
Kekikli, zeytinli bir kahvaltı hazırlasalar
Nerede olduğumu hatırlamasam
Hatta adımı bile unutsam.
I.
bir yıl daha bitiyor
İşte bu kadar duru, bu kadar yalın,
bu kadar el değmemiş
sıradan bir gerçeği daha
kolları bağlı hayatımızın
bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri
her sonda her başlangıçta ve her defasında
alır gibi bir başkasını karşımıza
perdeler çekip, ışıklar söndürüp
oturup yatağın içine bir başımıza
sorgulamak
Bir misafirliğe gitsem
Bana temiz bir yatak yapsalar
Her şeyi, adımı bile unutup, uyusam
Kalktığımda yatağım hâlâ lavanta koksa
Kekikli, zeytinli bir kahvaltı hazırlasalar
Nerede olduğumu hatırlamasam
Hatta adımı bile unutsam..
Hep aynı ben
Kendimden sıkılan hep aynı olan ben
Her zaman ki gibi
Aynı oda,aynı pencere,aynı dolap ve yatağım dibindeki aynı terlik
Ve çizgi filim karakterleri gibi hep aynı pijamalar
Kapı aynı yerinde ve hiç sıkıldığinı görmedim belkide o da içine kapanıktır
Hiçkimseye anlatmak istemez hep kapalı kalmak ister
Kapıdan izin almadan
Ben Eyaz. Küçüklüğümde, masallar yerine, seri katilleri anlatılırdı. Şimdi uykuya düşerken, o habis fısıltı kulağıma erişemez. Ki ben seri katilleri affettim. Şimdi katliamların kızıyım. Onları dinliyor, vicdanla konuşuyorum. Sizce susabilir miyiz? Benim yatağım, yastığım ekmek kırıntılarından dikilmişken benim uyumama izin verirler mi dersiniz? Uyuyabilirsem, sizin rüyalarınıza da onların ağıtlarını fısıldayabilir miyim?
Yoksa yatağınıza serpiştirdiğim ekmek kırıntılarını yemek mi isterdiniz? “
Sekiz
“Sesin Ğ’siydim ben. Var olabilmek için diğerlerine muhtaç, tek başına aciz, tek başına hiçtim ben. Sessizlerinde ıssızı, yutulmaya mahkum, önceliği olmayan.
Yine de ne mühim iniltiydim.
Olamazdım ya ağrısız ben, olamazdı ağrı bensiz diğer nice ender kelime gibi.”
İşsiz güçsüz bir adamdım. Bir yatağım cezaevindeydi, bir yatağım hastanede! Benimle evlenmek isteyen kişinin çok şeyleri göze alması gerekirdi, önce bensiz kalmayı!
Bir giyimlik şal mı verdi,
Bir tutacak dal mı verdi,
Tükenmeyen mal mı verdi
Nem alacak tanrı benim?
Ne değirmen ne taşım var,
Ne devletlü bir başım var
Ne sırrım ne sırdaşım var
Hırs insanı çürütür. Kin ve nefret ise insanı insanlığından öteler, düşüncesiz, kendini bilmez ve her daim sağlıksız kararlar almasına meyil ettirir, erdemi tüketir. Erdemi tükenen ise önce çevresindekilerden yoksunlaşır ve dahasında kendinden uzaklaşır, düşüncesiz ruhsuz bir bedene dönüşür. Haklı bir çığırtkanlığın vesilesiyseniz, adalete ulaşıncaya kadar çığırmaktan vazgeçmeyiniz, lakabınıza deli deseler bile.
“...idam cezası, kanunlara karşı gelen herkese derhal uygulansa, dünyada bu kadar cani olmazdı.” (Alıntı)
Kitabın konusu Paris’in Helen’i kaçırıp, Menelaos ve Agememnon’u karşısına alır. Bu uğurda Agememnon kızını kurban etmek zorunda kalır, tanrılar lanetlerini yollar ve perde açılır, oyun başlar.
Sophokles MÖ 400-500 yılları arasında yaşamış, Yunan tragedyasının akla gelen ilk ismidir. Sayısız ödülle dolu bir yaşamı vardır. Konu işleniş ve kendine has tarzıyla Tiyatro tekniğinde sayısız yeniliklere öncülük etmiştir.
Mitoloji severlerin keyifle okuyacağı şiirsel bir anlatımla bütünleşmiş, içeriğinde dostluk, sevgi, kin, nefret, intikam gibi sayısız güdülerle harmanlanıp, hitabet tarzı diyaloglar ile bezenmiş naçizane bir oyundur Elektra.
“Ey temiz ışık!
ve dünyayı saran hava!
Ne çok iniltilerimi duydun,
ne çok yumruklara şahit oldun kanlı bağrıma vurduğum,
karanlık gece sona erdikçe.
Geceleyin evin içindeki bayramlarımın ıstırabına gelince,
onu, kederle doldurduğum yatağım bilir.” (Alıntı)
Sözün özü; türünde muazzam denilecek kadar okunulası ve kesinlikle tavsiye edilesi akademik bir inceleme gerektiren eserdir.
Sevgi ile kalın.
ElektraSophokles · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20212,883 okunma