Olena…
Ne kadar olmuyor desem de inanma bana
Başka biri oluyorum seni düşününce
İkimizden başka kimse kalmıyor sanki şu dünyada
İşte öyle muhtaç, öyle mecburum sana
Ama sen güzelsin Olena, fakat güzel nedir bilmezsin
Güzeli görenlerin kana bulanan ellerini anlatabilseydim keşke sana
Bir Sultan edasıyla kölem diye hapsederken zindanlara sevdasını
Nereden bilecekti saraylarda kölesinin esiri olacağını
Ah Olena! Ben az diyeyim ne olur sen çok anla
Ne ben Yusuf’um ne sen Züleyha
Hem sen karanlıklarda göremezsin
Sakın düşme Olena kuyular çok derin
Her gece kuyuların yalnızlığını taşıyorum içimde
Ne başımı kaldırıyorum ne uzanan bir el arıyorum ellerime
Ama biliyorum Olena bir anda açılmıyor artık Nusretin kapıları
Sakın unutma hatırla ama rahmetin bize yavaş yavaş yağacağını
Ve hissediyorum yağan rahmet bize bir ateş getirecek
Saracak her yanımızı öyle serin öyle ılık değecek ki tenlerimize
O zaman anlayacaksın ciğeri yanıkların yanmayacağını
Ah Olena görüyor musun nelere şahit oldun mısralarımda
Ha bu gün ha yarın alıp başımı gidersem buralardan
Beni böyle hatırla…
Fatih Buhara BENZEK
bin yaşımda gibiyim uyusaydım daha az yaşlanırdım bin yıl yaşamış gibi on bin kez kadınlarla yatmış gibi.artık yorulduğumu hissediyorum attığım adımların yavaşladığına tanık oluyorum bir gün o kadar yavaş yürüyeceğim ki duracağım yakında o olacak...
"Artık anlamak istemiyorum. Anladıkça çağın yabanisi oluyorum. Anladıkça zincirlerim yavaş yavaş kırılıyor. Büsbütün zircirimden kurtulmaktan korkuyorum. Zira bu da olursa, bana kim engel olacak diye düşünmeden edemiyorum. Ya her şeyi anlarsam bir gün..."
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
#Schopenhauer
*Yazar
#Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihal olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve
Artık anlamak istemiyorum. Anladıkça çağın yabanisi oluyorum. Anladıkça zincirlerim yavaş yavaş kırılıyor. Büsbütün zincirimden kurtulmaktan korkuyorum. Zira bu da olursa, bana kim engel olacak diye düşünmeden edemiyorum. Ya her şeyi anlarsam bir gün...
Sayfa 24 - Ketebe Yayınları, 1.Basım, NE MUTLU TÜRK ÜM DİYENE!Kitabı okudu
Meslekler ~ Çiftçi Mumu
Sabahın erkek saatleriydi. Bir horoz üüü ürürü diye ötüyordu. Ardından kuşlar ona eşlik ediyordu. Bu sırada tahta kapı açıldı. Çiftçi Mumu
göz kapaklarını ovusturarak etrafa bakındı.
"Bugün yapmam gereken ne çok iş var!" dedi.
Sebze ve meyve bahçesi, zeytin ağaçları kümesteki tavuklar, otlaktaki koyunlar, sütü sağılacak inekler bütün onu bekliyordu.
Çiftçi mumu, işini yaparken çiftlikte her sabah güzel düşlere dalardı. "Ben işimi çok seviyorum benim çiftliğimde üretilen besinler sağlıklı ve temiz olmalı, o zaman ben çok mutlu oluyorum," derdi.
Yavaş yavaş tüm işini bitirmiş tatlı bir yorgunlukla
güneşin tepelerin ardından usul usul batmaya başlağını görüyordu. Gün bitmiş akşam olmuştu. Uyku saatiydi. Biliyordu.
Güneş sabah yine gelecekti. Horoz yine ötecekti. Çiftlikteki herkes yavaş yavaş uyanacaktı.
###
Emek üretmektir, sevmektir, sabretmektir. Yurttaş olarak çiftçilerimizin kıymetini bilmek dileğiyle..
Benim öldüğümü öğrenince sakın üzülme. Üzülecek bir şey yok çünkü. Nasıl olsa hepimiz öleceğiz. Beni öldüren hastalık da ağrılı, sancılı bir şey değil. Yumuşak, yavaş bir şey. İçim de rahat. Arkamda benim yokluğuma pek ağlayacak kimse bırakmıyorum. Bir tek babam var dünyada; o da geçenlerde evlendi... Pek aramaz beni. Böyle genç yaşımda ölmekle dünyada çok acı çekmekten kurtulmuş oluyorum. Zaten dünyada pek başarı kazanacak yetenekler yoktu bende; hep beceriksizlik yapıp duracaktım nasıl olsa.