HAVUZ BAŞI Beyazıt Havuzu'nun kenarındaki kanepelerden birine oturmuş sizi bekliyorum. Yaşını almış bir adamın yirmi yaşındaki çocuk kederlerini, sevinçlerini yaşaması ne demektir, diye düşünüyorum: Belki, bir geç olma hadisesi. Belki de bir çeşit hazları, kederleri, çocuklukları uzatma temayülü. Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alamet
Yaz gelir de Arab atlar yarışır Bayram gelir, kanlı, kinli barışır Dediler sevdiğim elle konuşur Divane gönlüme güman da geldi
Reklam
Oğuz Kağan o yıl yaz aylarında Azerbaycan vilayetini de aldı. Burayı vergiye bağlayıp Türk ülkesine ekledi. Kendi has atlarını, otlakları çok geniş ve güzel olan Ucan Ovası'ndaki meralarda besledi. Oğuz Kağan, orada bulunduğu sırada bir gün herkesin toplanıp birer sepet toprak getirmelerini, getirilen toprakları düzgünce yığmalarını ve burada büyük bir tepe yapmalarını emretti. Önce kendisi bir sepet toprak getirip döktü. Bizzat kendisi toprak döktüğü için bütün askerler birer sepet toprak getirip döktüler. Sonunda toprak yığıldı, çok büyük bir tepe oldu. Toprak getirerek oluşturulan bu tepenin adına sonradan Azerbaynan dediler. Türkçede "Azer" yüksek; "baynan" ise "zenginlerin, uluların yeri" anlamına gelmektedir. Bu ülke, bu şekilde meşhur oldu. Bugün de Azerbaycan demelerinin sebebi budur.
Sayfa 90 - Togan, a.g.e., s. 30.Kitabı okuyor
Hidayetten sapanlara nasıl yaklaşılır?
Yezid b. Esam anlatır: "Şam'da, geçim sıkıntısı çeken bir adam vardı. Zaman zaman, Hz. Ömer'in yanına gelip giderdi. Uzun süre gelmeyince, Hz. Ömer adamı merak etti ve: "Filânın oğlu filân ne durumdadır?" dedi. "Efendim, o adam kendisini iyice içkiye sardırmış." dediler. Hz. Ömer, kâtibini çağırdı ve ona: "Yaz! Ömer b. Hattab'tan filân oğlu falana. Sana selam olsun. Kendisinden başka ilâh olmayan, günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden ve cezası da çetin olan Yüce Allah'a hamd ederim. Ondan başka ilâh yoktur ve hepimizin dönüp varacağı yer O'nun huzurudur." Sonra, Hz. Ömer çevresindeki arkadaşlarına döndü ve: "Kardeşinize, Allah'a kalbiyle yönelmesi ve Allah'ın tevbesini kabul etmesi için dua edin." dedi. Hz. Ömer'in mektubunu alan adam mektubu defalarca okudu ve kendi kendine: "Günahları affeden tevbeleri kabul eden ve çetin bir şekilde cezalandıran..." demek Hz. Ömer, beni, Allah'ın cezasıyla tehdit ediyor ve Allah'ın affedeceği vaadiyle bana ümit veriyor." diyordu. Hz. Ömer, bu adamın daha sonra düzeldiğini ve içkiyi terk ettiğini öğrenince, şöyle dedi: "Bir Müslüman kardeşinizin hidayetten saptığını gördüğünüzde, siz de şöyle yapın ve ona dua edin. Onu ıslah etme yolunu arayın. Allah'ın, kendisini affedeceğini söyleyin. Tevbe etmesi için, Allah'a dua edin. Tam aksine, daha da kötüye gitmesi için şeytana yardım etmeyin."
Sayfa 343Kitabı okudu
Korku düşmeye dursun bir kere... İflah olmazdı orada, o sessizlikte gayrı.
Reklam
Gönlümü ihmal etmezsem, vicdanımı bastırmazsam, kalbimin çağrılarını ertelemezsem bir adım atamazdım biliyorum.
Osmanlı'nın yönetim şekli
Gülhane Hatt-ı Hümayunundan [1839] önce Osmanlı Devleti, Osman ve Orhan Gazi zamanından beri beyliklerden farklı bir yönetimle idare ediliyordu. Bu idare gayet sağlam ve usta bir idareydi. Allah Teala bu yönetim sayesinde Osmanlı Devletine Ortadoğu ve İslâm dünyasını yönetme imkânı vermişti. Ayrıca Osmanlılar hilafeti de bünyelerine almışlardı.
ne romandı anımsamıyorum uzun bir zamanmış hayat öyle dediler
Şu çocukluğa inme edebiyatına oldum olası ifrit oluyordum
Reklam
Yaşanmışlıklar birbirine sarılarak ilerliyordu ,acılar birbirine yapışarak katlanıyordu
Al-i imran
‌ نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَاَنْزَلَ التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۙ O, sana Kitab'ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat'ı ve İncil'i insanlar için birer hidayet olarak indirmişti.Furkan'ı da indirdi. Şüphesiz, Allah'ın âyetlerini inkar
"1925'te bir yaz günüydü. İzmir'de Kordonboyu'nda, Atatürk'e tahsis edilen evin mermer sofrasında büyücek bir sofra etrafında toplanmıştık. İçiliyor ve konuşuluyordu. Kordon üzerindeki kapılar ve pencereler açıktı. Halk üst üste yığılmış, içeriyi ve bizi seyrediyordu. Başyaver Binbaşı Rasuhi kalktı, pencereleri ve kapıyı kapattırdı. Gazi Mustafa Kemal, niçin kapatıldığını sordu. Halk bakıyor da onun için dediler. Gazi, kapıların ve pencerelerin kanatlarını açtırdı ve sofrayı kapıya yaklaştırttı. Kadehini birkaç defa kaldırdı. Halkın şerefine içti. Dışarıda bir alkış tufanıdır koptu. Vakit ilerledikçe halk dağılmaya başladı. Nihayet kimse kalmadı. Paşa 'Rasuhi Bey,' dedi. 'Haydi şimdi davet edelim bakalım kimse gelir mi? Halkın seyrinden, merakından de­ğil, alakasızlığından, küskünlüğünden korkmalı. Şimdi onlara Mustafa Kemal içiyor, sarhoşun biridir derlerse, evet, biz onu gördük, başka neyi, ne günahı var, bize onu söyleyin derler. Ve beni müdafaa ederler!' demişti."
"Nükte ve Fıkralarla Atatürk", Niyazi Ahmet Banoğlu, sayfa 127Kitabı okudu
Volkan...
Ve, dava açtılar Volkan Konak'a. Üç yıla kadar hapsini istiyorlar. Ha bu da madalya olsun... Adam gibi adam'a. Kıllanıyorlardı nicedir... Ses yasağı yüzünden konserini yarıda kesmek zorunda kalınca, dellenip, "mekan benim olsa, denizden gelip ses ölçenleri denize atardım" demesini fırsat bildiler. Davayı yapıştırdılar.
Sayfa 213 - Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016Kitabı okudu
Bu günlüğü bana verdiler yaz dediler. Benim ilk yazdığım Lâl oldu. Benim Lâl'im oldu
İndigo yayınlarıKitabı okudu
358 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.