Şu noktayı belirtmeyi borç biliyoruz. Tüm resüller kavimlerine, "sizden bir ücret istemiyoruz, bizim ücretimiz Allah'tandır" derken, Hz. Resûl "sizden ücret istemiyorum, ancak yakınlara sevgi istiyorum" (Şûra, 42/23) demiştir.
İnsan yanlış yolda olduğunu, yanılabildiğini ve doğru diye bildiklerinin yanlış olabileceğini kabul etmek istemez.
Özellikle uyuşmazlıkların münakaşalara dönüştüğü zamanda nefsini ve benliğinden gelen kibri kırarak, "ben yanılmışım" diyebilen insan pek azdır.
Bir genç vardı Kureyş'te, kavminin gençlerinin en yakışıklısı, en şık giyineni, Mekke kızlarının eşi olmak için can attığı bir genç, Umeyr'in oğlu Mus'ab, Ipekli giysileri içinde Mekke sokaklarına daldı mı, pencerelerden uzanan genç kız başlarının iç çektiklerini yazıyor tarihler.
Belli ki, paraların, giysilerin, varlığın, güzellik ve çekiciliğin ancak nefsini doyurduğu, fakat ruhuna bir parçacık olsun gıda sunamadığı bu genç, Tevhide kucak açıyor, Resül'ün en yakınlarının arasına giriyor ve birkaç yıl sonra muallim olarak Medine'ye gönderiliyordu.
Uhud savaşında Tevhid'in yükseklerde dalgalanan sancağı ellerinden düşüp de imânın, mü'minlerin, Resûl'ün ve Tevhid'in şahidi olarak Rabbi'ne kavuştuğunda üzerindeki elbiseciği ayaklarına çekildiğinde göğsü, göğsüne çekildiğinde ayakları açıkta kalıyordu.
Kur'an'ın Mekki surelerine baktığımız zaman, son derece kesin ve keskin bir dilin kullanıldığını görürüz.
Davasından, inancından ve yolunun doğruluğundan emin olanların dilidir bu dil; Resül'ün kullandığı dil bu dildir.
Tevhid insanlar üzerinde egemen olmak, insanlar üzerinde rabbleşmek için değil, insanlara egemen olanları ve sahte ilahları, sahte rabbleri alaşağı edip, insana insanlığını kazandırmak ve her insanı tek bir Rabb'in önünde aynı hizaya getirmek için tebliğ edilir.