Andrey Tarkovski

Mühürlenmiş Zaman author
Author
9.0/10
297 People
1,423
Reads
796
Likes
64.7k
Views

Newest Andrey Tarkovski Quotes

You can find Newest Andrey Tarkovski quotes, newest Andrey Tarkovski book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Sanatçı her zaman o kadar yalın, açık, anlaşılır değildir. Sanatçının kendine ya da hayata dair anlattıkları bazen çok karmaşık, zor anlaşılır olabilir. Fakat iletişim kurmak her zaman çaba ister. Hiç çaba harcamadan, tutkulu bir arzu duymadan bir insanın bir başkasını anlayabilmesi imkânsızdır.
Deha, mutlak kusursuzluğa ulaşılmış bir eser demek değildir; deha, kendine mutlak sadakat ve tutkulardaki mantıksal tutarlılık demektir. Gerçeyi kavramaya, dünyayı ve kendini tanımaya azmetmiş sanatçının bu tutkulu çabası, eserindeki anlaşılmaz ya da 'başarısız' bulunan bölümleri bile özel ve anlamlı kılar.
İnsanoğlu hiç durmadan kendini dünyayla karşılaştırır ve bu dünyayı sahiplenmek için, idealindeki dünyayla bu dünyanın uyumlu olması için yanar tutuşur. Böylesi bir uyumun gerçekleştiremez olması ve kendi "Ben"ini yetersiz bulma, insandakı doyumsuzluğun ezeli kaynağıdır.
Anılar genelde değerlidir. Bu yüzden onların şiirsel renklerle süslenmeleri bir rastlantı değildir. En güzelleriyse, çocukluk anılarıdır. Geçmişin sanatsal-yeniden canlandırılmasında temel oluşturacaksa eğer bu anılar, önce bellekle biraz çalışmak, ona yardımcı olmak gerekir. Burada önemli olan o özel duygu dünyasının kaybedilmemesidir; yoksa tüm ayrıntılarıyla, en natüralist biçimde yeniden canlandırılsalar da, anılar bizde yalnızca acı bir düş kırıklığı uyandırırlar.
Sanat, bir insanın muktedir olduğu en iyi şeyi, yani umudu, inancı, aşkı, güzelliği ya da istediği ve umduğu en iyi şeyi güçlendirir. Yüzme bilmeyen bir insan suya atladığında vücudu kendisi değil kendini kurtaracak içgüdüsel hareketler yapmaya başlar. İşte sanat da suya atılmış bir insan bedenine benzer, insanlığın manen boğulmasını engelleyecek bir içgüdüdür. Sanatçı, insanlığın manevi içgüdüsünün temsilcisidir.
Gene insan varlığının anlamını mutlu olma hakkı olarak tanımlayan Korolenko'ya dönelim. Bu bana Eyüp'ün kitabını çağrıştırdı. Kitapta Elifaz şöyle der: " Çünkü dert topraktan çıkmaz ve zahmet yerden bitmez; fakat insan meşakkate doğar; kıvılcımlar yukarı uçar gibi" (Eski Ahit, Eyüp, 5;6). Acının kaynağı memnuniyetsizliktir, insanın o an içinde bulunduğu durumla ideal arasındaki çatışmadan doğar. İnsanın gerçek bir Tanrısal özgürlük uğruna mücadeleyle ruhunu güçlendirmesi, 'mutluluk' duygusundan çok daha önemlidir.
Rusya'da yazar Korolenko'nun şu sözleri sık sık tekrarlanır: "Kuş uçmak için, insan mutlu olmak için doğar! " Bana kalırsa, insan varlığının özüne bundan daha aykırı bir görüş olamaz. Benim mutluluk kavramının ne anlama geleceği hakkında en ufak bir fikrim yok. Memnuniyet mi? Huzur mu? İnsan hiçbir zaman memnun değildir ve daima somut, elde edilebilir görevlerin çözümüyle değil, aksine sonsuzluğa yönelir...
İnsanlar arasında ilişki öyle bir şekil almıştır ki, sonuçta hiç kimse kendinden bir şey beklememekte, herkes kendisini etik çabalardan soyutlayarak kendisiyle ilgili talepleri diğer insanların, bir anlamda bütün insanlığın sırtına yıkmaktadır. Uyumlu olmak, kendini feda etmek, geleceğin inşasına katılmak; bunlar hep başkalarından beklenen hasletlerdir. Kişinin kendisi bu sürece hiçbir şekilde katılmamakta, dünyada olup bitenlerden kişi olarak kendisini sorumlu tutmamaktadır. Bu sorumluluktan kaçmak, kendi bireyci çıkarlarını genelin yüce görevlerine feda etmemek için de binlerce sebep öne sürmektedir. Hiç kimsede dönüp şöyle bir kendine bakacak, kendi hayatına, kendi ruhuna karşı olan sorumluluğunu ele alacak ne bir istek ne de cesaret vardır. Başka bir deyişle: Özgün değil 'genel' çabaların ürünü olan bir toplumda yaşıyoruz. Tek tek bireylerin çıkarlarını kaale almaksızın insanların enerjileri ve gayretlerini şekillendiren ve kullanan yabancı düşünceler ve hırsların, daha doğrusu liderlerin bir aleti olmaktadır insan. Sonuçta, kişisel sorumluluk sorunu adeta ortadan kalkmış ve insanın kendine karşı sorumsuzca davranmasına göz yuman yanlış bir 'genel'in çıkarına feda edilmiştir. Ne var ki, kendi sorunlarımızın çözümünü başkalarına devrettiğimiz an, maddi ve manevi gelişim arasındaki uçurum da derinleşir. Başkalarının bizim adımıza kesip biçtiği bir fikirler dünyasında yaşıyoruz. Bu demektir ki, ya bu fikirlerin standartlarına göre kendimizi geliştiriyoruz ya da bu fikirlere giderek daha da umutsuz biçimde yabancılaşarak onlarla çelişkiye düşüyoruz.
Nostalaghia artık geride kaldı. Film çalışmaları sırasında kimin aklına gelirdi ki benim de ruhum, çok geçmeden, son derece kişisel ve somut bir nostaljinin pençesinde kıvranıp duracak.
Bergman'dan bir örnekle bu konudaki düşüncelerimi daha açıklığa kavuşturmak istiyorum: Kaynak filminde vahşice tecavüze uğrayan kız kahramanın öldüğü sahne beni hep sarsmıştır. İlkbahar güneşinin süzüldüğü dalların arasından henüz ölmekte, belki de ölmüş bir kızın yüzünü görürüz... Artık acının zerresini duymuyordur. Buraya kadar anlaşılmadık bir şey yok, gene de sanki bir şeyler eksikmiş gibi... Sonra kar yağışı; alışılmadık ilkbahar karlarından biri başlar... Lapa lapa karlar kızın kirpiklerinde asılı kalır, gözkapaklarını örter... Zaman izlerini bırakır... Şimdi kalkıp da lapa lapa kar yağışının anlamı üzerinde konuşmak doğru olur mu? Veya bu sahnenin, uzunluğu ve ritmiyle duygusal kavrayışımızı doruğa çıkartmayı amaçladığını söyleyebilir miyiz? Şüphesiz ki hayır! Zira yönetmenin bu çekimde güttüğü tek amaç olayı olduğu gibi yansıtmak, kızın gözkapaklarına yapışıp kalan karların erimediğini göstererek kızın öldüğünü vurgulamak. Yaratıcı istekle ideoloji birbirine karıştırılmamalıdır, aksi takdirde sanatı doğrudan, ruhsal yanıyla, olduğu gibi algılama imkanım elimizden kaçırmış oluruz.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.