Karamanlılar bizi uğurlamaya gelmişti. Ellerinde Türk bayrakları, yeşil bayraklar, kaymakamı, belediye başkanı, ileri gelenleri, hacısı hocası, erkeği,kadını, çocuğuyla; tepsi tepsi baklavalar, elma sandıkları ve gönül dualarıyla.
İnsan hiçbir zaman büsbütün yalnız değildir dünyada. En kötü durumda,bir çocuğu,bir delikanlıyı ve zamanla olgun bir adamı,yani kendisinin eski bir halini bulur yanında
Cesare Pavese
Her ölümle bir şeyler yitiririz. Her ölüm acı verir. Ama her ölüm, gidenlerin bize yaptığı son bir iyiliktir. Yaşama elbette bağlı kalmamız ama çalışıp çabalamamız, sevmeyi ve paylaşmayı becermemiz gerektiğini bir kez daha hatırlatan acılı bir veda.
Pişirme, yemek hazırlamanın ötesinde, toplumu örgütlenmede de itici güç olmuştur. Pişirme, yiyecekleri dönüştürdüğü için değil -zira bunu sağlayacak başka yöntemler de vardır-, ama toplumu dönüştüren bu özelliği nedeniyle, “tarihin en büyük
devrimci icatlarından biri”dir.
"Sofra", ünlü bir yemek tarihçisinin deyişiyle; "açlığı ve insanın onu bir zevk ortamına dönüştürmesini ifade eder; ekonomiden, politikadan, toplumsal toplumsal ilişkilerden söz eder.
Sofra, dünyayı anlatır.
Araplar, Tarık bin Ziyad önderliğinde, ileride Cebelitarık adını alacak boğazı aşıp İberik Yarımadası'na girdikten sonra Fransa'ya yöneldiler. Ancak, Fransız Charles Martel 732 yılında Arap ordusunu Poitiers'te yenince, Kuzey Afrikalı Müslümanlar İspanya'nın fethiyle yetinmek zorunda kaldılar. Yenilen ordunun bazı askerleri de Pirene Dağları'nı pek beğenmiş olacaklar ki, burada yerleşip kök saldılar, keçi yetiştirip, çobanlıklarına geri döndüler. Bölgenin günümüzdeki ünlü keçi peynirleri chabis ve chabichou'ların adının Arapça keçi anlamında "şabli"den geldiğini de hatırlatalım.
Zeytinyaği bir deger simgesiydi: MO 254-184 yılları arasında yaşayan Romalı oyun yazari ve ozan Titus Plautus'un kahramani olan genç kiz sevgilisini uzun süre beklemiş ancak ona kavuşamamiştir. o çektiği acıyı, en değerli şeyini yitirmiş olduğunu Latince "Oleum et
operam perdidi" sözleriyle dile getirir: “Zeytinyağımı yitirdim ve çabalarim boşa gitti."
Fransız yazar Michel de Saint-Pierre'in Les Aristocrates adlı romanının kahramanı Türkiye'de birçok peynir türünün olduğunu söyler, ama peynirlerimizi pek beğenmez.
"Sizi temin ederim, Türkiye'de birçok peynir var da, akmıyor, erimiyor, kokmuyor, bu peynirler ruhsuz!"
Michel de Saint-Pierre'in Türk peynirleri konusunda biraz aceleci bir hükme vardığını söyleyebiliriz. Uluslararası alanda belki Fransızların ünlü peynirleri kadar tanınmış olmasalar bile, bizim peynirlerimiz de olgunlaşınca akar, yerinde erir, hatta kokar.
Zürih’te gölde yalnız yüzen kuğunun gözlerinden tek bir yaş süzülüyordu. Yıllar önce gördüm, unutamadım. Aşk varsa, muhakkak hüzündür. Siz hiç hüzünlü bir güvercine rastladınız mı?