Bülent Özer

Bülent ÖzerKültür Sanat Mimarlık yazarı
Yazar
9.3/10
9 Kişi
46
Okunma
0
Beğeni
2.465
Görüntülenme
Mimaride tarihi süreklilik ancak belirli bir yapıtın hâlâ geçerli olabilecek özünden yararlanılarak sağlanabilir. Yoksa onun geçmişe, geçmişin zaman aşımına uğramış işlevine,teknolojisine, malzemesine, zevkine bağlı biçim dünyasını aynen tekrarlamaya ya da stilize edip hatırlatmaya çalışarak değil!
Sayfa 371Kitabı okudu
Reklam
“… hudutsuz imkanlar mimarı şaşırtmakta, gerekli ve meşru bir form farklılaşması (Ne olursa olsun yeninin peşinden koşmak!) özlemi halinde belirmektedir. Başkalarından ayrı, hatta bizzat kendinin az önceki durumundan apayrı olmaya çalışmak, aslında o ana kadar süregelen gelişimin devamlılığına da set çekmek demektir… Biçime ihtimam göstererek, mimarinin bugünki görevine cevap verebildiği şüphe götüren bir husustur. Biçimsel ilişkilerin fildişi kulesine çekilmekle, mimari acaba esas görevinden de uzaklaşmış olmuyor mu? Günümüz mimarisinin görevi münferit anıtlar yaratmak değil, fakat toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir çevrenin düzenine eğilmektir. Çağdaş mimar yalnız form sanatı ile yetinemeyecek durumdadır… Bugünün mimarı, varlığımızı ilgilendiren problemleri, onu tehdit eden tehlikeleri derinlemesine bilen, çağdaş insanın ihtiyaçlarıyla duygularını anlayan, çeşitli malzemelerle konstrüksiyon metodlarına vakıf ve bütün bu bilgilere dayanarak bugünün insanına ait çevreyi düzenleyen kimsedir.” -Jürgen Joedicke
Sayfa 387Kitabı okudu
“İnsanın aradığı şeyi gördüğü doğrudur. Gelgelelim, ne görürse onu aradığı da bir gerçektir” -Heinrich Wölfflin
Kişinin çevresindeki -ister kullanılsın, isterse de kullanılmasın- çeşitli nesnelerle, objelerle de bir estetik alışveriş içerisinde bulunması, onun mutluluğu açısından kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Bilgisiz uygarlık, uygarlıksız kültür, kültürsüz de görgü olmuyor.
Reklam
Türk mimarlığının temel derdi, yakın tarihlere kadar toplumun fiilî ihtiyaçlarıyla fiilî imkanları arasında rasyonel bir dengenin aranmamış ve -en kısa tarifiyle- bir Bauhaus esprisinin geliştirilmemiş olmasında yatmaktadır.
Mimari:
Belirli bir toplumun gerçek ihtiyaçları ve imkânları çerçevesinde, o toplumu ilgilendiren faaliyetleri duygusal yönden de destekleyerek barındırabilecek nitelikte mekân düzenleri oluşturma becerisi.
Maalesef!
Türkiye, tek tek başarılı olabilen, gelgelelim uzantıları, yankıları, etkileri bakımından somut çerçevelerini aşamayan, verimsiz çabaların yer aldığı bir ülkedir.
Reklam
Türkiye’de sanatın belki de en büyük sorunu bir yandan düşünce dünyasıyla öte yandan da kendi bileşenleri arasında bir alışveriş, bir yakınlaşma, bir birleşme kuramamış olmasıdır. Buna bir çeşit üslûpsuzluk da diyebiliriz.
Wilhelm Worringer(Alman sanat tarihçisi)
“Her sanat davranışının başlangıç noktasında bir soyutlama güdüsünün var olduğu ve uygarlık bakımından yüksek basamakta bulunan birtakım uluslarda bu güdünün hakim rol oynadığı” tezini savunuyor.
Soyutlama
Tabiattaki bir gerçek, ne kadar deforme olursa olsun yine de figüratif niteliğini kaybedemeyecektir.
Pek pek düşünceler soyut olabilir. Yaşantılar ise her zaman somut ve kişiseldir.
Sanat psikolojisine göre, yaşantı diye adlandırılan fenomenin temelini, coşkusal karakterdeki gerilim ve boşalım edimlerinde aramak gerekiyor. Fizyolojik nitelikleri bakımından renkler, bu edimleri yaratabilecek yetenektedirler. Biçimler de öylesine. Renk ve biçimlerin güçlü bir sembolik etkiye sahip oldukları bugün herkesçe bilinen bir gerçektir.