Jun'ichirō Tanizaki, 1886’da Tokyo’da doğdu. İlk öykülerinde Edgar Allan Poe ve Fransız Dekadanlarından etkilendi. Tokyo’dan daha tutucu bir bölge olan Osaka’ya yerleştikten sonra geleneksel Japon güzellik ideallerini araştırmaya yöneldi. En iyi romanlarından Bazıları Isırgan Sever (1929). Kendi değerlerindeki değişimi yansıtıyor, geleneklere bağlı Osakalı bir ailenin öyküsünü anlatıyordu. 1932’de, klasik Japon edebiyatının başyapıtlarından Genci’nin Öyküsü’nü çağdaş Japonca’ya çevirmeye başladı. Bu yapıtın Tanizaki’nin üslubu üstünde büyük etkisi oldu. 1940’larda yayınlanan Hafif Kar Yağışı adlı romanında, çağdaş dünyanın geleneksel topluma yönelik saldırılarını klasik Japon edebiyatına özgü bir üslupla anlattı. 1956’da Anahtar, 1961’de Çılgın Bir İhtiyarın Güncesi adlı romanları yayınlandı. Yedi Japon Masalı adlı bir öykü kitabı ve Kaptan Şigemoto’nun Annesi adlı bir uzun öyküsü de bulunan Tanizaki, 1965’te Yugavara kentinde öldü.
Acılarım sayesinde çok güçlendim, öyle ağlayıp durmuyorum; üzüntüm çok, ağlama isteğim de kocaman ama artık bunları düşünmeyeceğim, elimden geldiğince neşeli bir hayat sürmeye karar verdim.
Alıntılarla Yaşıyorum adlı YouTube kitap kanalımda bütün kitaplarını okuduğum yazarlar için detaylı okuma rehberleri paylaşıyorum. Daha çok arkadaşın bu bilgilerden faydalanabilmesi için paylaşabilirsiniz. ⬇️⬇️
İlk romanım
🌿Merhabalar🌿 #188501228 E-KİTAPLAR
Telegram E-kitaplar t.me/Pdf100000kitapa...
Sayfama gelip bu iletiyi okuyorsan, bence kitap önererek yorumunu da ekleyebilirsin, şimdiden teşekkürler 🙏🙏 Her öneri birbirinden değerli benim için🥰
Değerli önerilerinizden oluşan kitap listesi;
YouTube kitap kanalımda Japon edebiyatı ve Cuniçiro Tanizaki hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/QbT0zmxxnoM
Bir kedi, bir adam ve iki kadının ortasında kalsaydı ve bunun üzerine bir kitap yazılsaydı o kitabın adı ne olurdu? Cuniçiro Tanizaki bu soruyu bizim için
İnceleme yazacağıma söz verirken başıma geleceklerden ve okuyacaklarımdan son derece habersiz olduğumu söyleyerek başlamak isterim:) İlk bakışta sadizm, mazoşizm, fetişizm gibi cinsel saplantı bozukluklarından muzdarip bir adam esas erkeğimiz Joji. İlerleyen bölümlerde bu saplantıların kendi varlığına yönelmiş bir saldırganlık olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Esas kadın Naomi ise tam bir femme fatale, istediğini almak için dişiliğini ve cinselliği sonuna kadar kullanan erkek iktidarına atılmış bir tokat. Baştan sona Joji’nin şiirsel anlatımıyla dinliyoruz yaşananları. Yüzde yüz okunmalı demiyorum ama Japon edebiyatında beni çeken bir yan daima olmuştur, hem hiçbir şey olmasa yol yordam öğrendik Naomi ablamızdan, okuduğum süre boyunca suratıma asılı kalan tebessüm de cabası.
Alegorik okumaya örnek bir kitap.
Kültür özentisinin ürkütücü tasvirini anlatan, bu duyguya kapılıp kültürüne, kendine nasıl yabancılaşırı, kadınlığı ve Budala aşık Joji'nin içindeki elemental karanlığı Naomi'ye olan saplantılı duygularının fedekarlık koleksiyonunu, yarı üstü kapalı cinselliği, sevgiden, öfkeye, hazdan işkenceye