Cynthia Stokes Brown

Cynthia Stokes BrownBüyük Tarih: Büyük Patlamadan Bugüne yazarı
Yazar
8.3/10
6 Kişi
20
Okunma
0
Beğeni
1.018
Görüntülenme
Ayımız’ın kökeni bile belirsiz. Kimileri, Dünya’dan kopan bir parça olduğunu söylerken; çoğunluk, gezegenimize çarparak eksenimize mevsimleri yaratan eğimi kazandırdıktan sonra, çekim gücünden kurtulamayıp yörüngesine giren bir gezegensi olduğuna inanıyor.
Yaşam tarihinin altıda beşi, tek hücreli yaratıkların, bakterilerin tarihidir. Bizim yaşamamızı mümkün kılan tüm kimyasal yapılanmalar onların eseridir. Bakterilere genelde alt edilecek mikroplar sıfatıyla bakarız ama onlar, içimizde trilyonlarcasını taşıdığımız için hoş tutmamız gereken konuklar olmaları bir yana, aynı zamanda onurlandırılması gereken atalarımızdır.
Reklam
Evrenin on üç yıl önce doğduğunu kabul edersek, o zaman Dünya beş yıl önce doğmuş, dinozorları öldüren göktaşı gezegenimize üç hafta önce çarpmış, iki ayak üzerinde yürüyen ilk insansı maymunlar üç gün önce ortaya çıkmış ve modern sanayi toplumu sadece altı saniyeden beri var demektir.
MÖ 5600 yıllarında Akdeniz iyice yükselerek büyük bir şiddetle Türkiye’yle Bulgaristan arasındaki köprüyü yıktı ve bugünkü İstanbul Boğazı’nı yarattı. Akdeniz’den gelen tuzlu su, Euxine Gölü’nü bir denize, Karadeniz’e dönüştürdü.
1943 yılında icat edilen elektron mikroskopu, fosilleri oluşturan hücrelerin gözlemlenebilmesini sağlamış, bu sayede yaşamın, Dünya’nın ilk milyar yılının ilk üç çeyreğinde bakteriyel hücreler halinde başladığı belgelenmiştir.
Evren ölçeğinde mesafe, zaman makinesi anlamına gelmektedir. Bir şey ne kadar uzaktaysa, o kadar genç halini görürüz; çünkü söz konusu şey ne kadar uzaktaysa, radyasyonu (ışınımı) bize o kadar geç ulaşır. Evreni şu anki haliyle değil, sadece geçmiş haliyle görebiliriz, çünkü yılda yaklaşık on trilyon kilometre yol kat eden uzak gökada ve yıldızların ışığının bize ulaşması milyon ve milyarlarca yıl sürer. Dolayısıyla, uzak geçmişi görebiliriz.
Reklam
Önceden uygarlığın yükselişine, insanın vahşi doğasını alt edişindeki başarısı gözüyle bakılırdı. Bugünse uygar yaşamın, özellikle toplumsal eşitsizlik ve süregiden sık savaşlar nedeniyle, avcı-toplayıcı hayat kadar vahşi olup olmadığı düşünülmeye başlanmıştır.
Gezegenimizdeki her bir altın kırıntısının kökeni, Güneşimiz’in doğumundan önce patlamış dev yıldızlardır. Nikah yüzüğünüzdeki altın, dört buçuk milyar yıldan daha yaşlıdır. Dünyamız’da yaşamın varlığını mümkün kılan elementler, bu yıldız patlamalarında meydana gelmiştir. Kelimenin tam anlamıyla yıldız tozundan yapıldığımızı rahatça söyleyebiliriz.
Sanayileşmiş ülkeler yaşam standartlarını korumada şimdiden zorluklar çekmeye başlamıştır. Yeni ulusların sanayileşmeye ulaşma çabalarıyla birlikte kullanılacak kaynakların sayısı gittikçe azalmaktadır. Sanayileşmiş ülkeler peyderpey aşağı mı ineceklerdir yoksa yeni kaynaklar bulabilecekler midir? Belki de sanayileşmemiş ülkeler yirmi birinci yüzyılın zorluklarını karşılamada çok daha uygun konumlarda olacaklardır.
Yakın geçmişteki araştırmalar, insanlarla en yakın akrabaları şempanzelerin yüzde 98,4 oranında ortak DNA barındırdıklarını göstermiştir. (Karşılaştırmak gerekirse, Dünya’nın geri kalan canlılarıyla DNA ortaklığımız yüzde 90 oranındadır.)
Reklam
Astronomlar, Güneşimiz’in döngüsünün neredeyse yarısını tamamladığını, yaklaşık 5 milyar yıldır yandığını ve uzun can çekişme dönemi başlamadan önce bir 5 milyar yılı daha bulunduğunu bilmektedir. Güneş yaşlandıkça, aydınlığı her milyar yılda yüzde on artmakta, böylece Dünya yüzeyi yavaşça ısınmaktadır. 3 milyar yıl içinde Dünya, Venüs’ün bugün aldığı kadar sıcaklık almaya başlayacak ve sıcaklığının yaşama uygunluğu bu zamandan çok önce sona ermiş olacaktır.
İspanyol ve Portekizlilerin Amerika kıtasını fethini izleyen 200 yılda Avrupalılar, Amerika kıtası halkının zorla elde edilen emeğiyle toprak ve kaynaklarından, özellikle And Dağları’nda bulunan muazzam miktarda altın ve gümüşten yararlanarak topladıkları sermayeyle modern dünyanın kapitalist ekonomisini geliştirdiler.
Samanyolu’ndaki yıldız oluşum dönemi şimdiden bitişe yaklaşmıştır. Gökadamızdaki, yıldızları oluşturan maddenin yüzde doksanı çoktan kullanılmıştır. Onlarca milyon yıl içinde yıldızlar ölmeye, gökadamızdaki ışıklar sönmeye başlayacaktır. Yeni karmaşık kütlelerin oluşmasına yetecek enerji kalmayacaktır. Birkaç yüz milyar yıl içinde evren, karanlık, soğuk cisimlerin, kahverengi cücelerin, kara deliklerin ve ölü gezegenlerin mezarlığına dönüşecektir.
Eğer on kişilik bir grup dünya dinlerini simgeleseydi, bunların üçü Hıristiyan, ikisi Müslüman, ikisi dinsiz veya ateist, biri Hindu, biri Budist ve biri de tüm diğer dinleri temsil eden kişi olurdu.
Resim