Dido Sotiriyu (alternativ yazılış: Dido Sotiriu; Yunanca: Διδώ Σωτηρίου, muhtemelen Türkce: Dido Sotiroğlu, d. 18 Şubat 1909 - ö. 23 Eylül 2004), Yunan kadın yazar.
Asıl adı Dido Sotiriu olan yazar, 1909 yılında Aydın'da doğdu. Sol görüşlü ve militan kişilikli Sotiriu, özellikle ülkesinde kadın hakları mücadelesinde ön saflarda yer almış bir kadın yazardı. Çocuk yılları Aydın'da geçti. 1922 yılında 13 yaşındayken Yunanistan'a amcasının yanına göç etmek zorunda kaldı. Ailesi daha sonra göçtü. Göçmek zorunda kalmanın verdiği acılar ve ailesinin kısıtlamaları yüzünden zorlu bir hayat geçirdi. Ailesinin karşı çıkmasına karşın öğretim üyesi oldu. Alman işgali sırasında, 1940-45 yılları arasında yeraltı basınında önemli görevler aldı. 1986'da Livaneli ve Teodorakis'in girişimiyle kurulan Türk-Yunan Dostluk Derneği kurucuları arasında yer aldı. Aydın'daki çocukluk günlerini anlatan Matomena Homata (Kanlı Topraklar - Benden Selam Söyle Anadolu'ya adlı (çeviren Atilla Tokatlı) kitabıyla 1982 yılında Abdi İpekçi Türk-Yunan Dostluk Ödülü'nü kazandı.
Benden Selam Söyle Anadolu'ya, yüzyıllardır dostça, kol kola yaşadığımız Rumlarla nasıl kanlı bıçaklı olduğumuzu, nasıl gözümüz dönmüşcesine birbirimize kıydığımızı objektif bir perspektiften anlatan bir eser.
Efes yöresinde şu anda ismi Şirince olan Kırkıca'da yaşayan Manoli Aksiyatis bir Anadolu Rum köylüsüdür ve onun anlatımından okuyoruz
Güçlü devletlerin Türkiye'deki yer alti zenginliklerini elde etmek için Yunanları maşa olarak kullanıp iki halkı bir birine düşürme girişimlerini konu alan bir kitap.
Dostluğun dl,din,dil gibi ayrımları tanımadığını cok güzel vurgulamış yazar.
Son paragrafi sanki bütün kitabin özetidir. "Anayurduma selam soyle benden kor Mehmed'in damadi. Benden selam soyle Anadolu'ya. Toprağını kanla suladik diye bize garezlenmesin. Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatlarin Allah bin belasını versin!"
Yıllarca tek taraflı dinledigim savaş dönemini bir Rum'un gözünden bakmak farklı bir deneyim oldu ...
Ah Anadolu ,o zamanda gözleri yasli ana doluymuşun,simdi de ...
Kitabın son sayfası ve son satırları bir nevi yaşananların, olmaması gerekenlerin, insan onurunu kıran, savaşın vahamet'ini, vahşiliğini, insanda bambaşka ruhsal yapıların oluşturduğunu "keşke böyle olmasaydı, keşke yaşananlar sadece ama sadece keşkelerin hamurunda kalsaydı gerçek olamasaydı bunca şey." demeye getiren. vicdan muhasebesinin özeti gibi...
Yazar kitabını şu paragrafla bitiriyor zaten...: Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet'in damadı ! "Benden selam söyle Anadolu'ya.. Toprağına kanla suladık diye bize garezlenmesin...Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların, Allah bin belasını versin !...
Kitabın anlatımı, gayet güzeldi.
Yazar olayları objektif bir persfektif içerisinde kaleme almış olsa da bazı tarihi yanılgıların, çelişkilerin varlığını yadsıyamam. Kaleme alırken biraz objektifliğin zedelendiği hissi vermiyor değil.
Ayrıca kabul edemeyeceğim bazı şeylerin olduğunu da itiraf etmeliyim.; -Kitabın başından sonuna kadar ki düzenli ordunun
kurulmasından sonraki evrelerde dahi Türk Askeri
ne hala "Türk Çeteleri" demsi.
-40 bin Yunanlı savaş esirinin çukurlara doldurulup
silahla taranarak katledilmesi iddiası.
- 9 Eylülde Türklerin İzmir e girme aşamasın da
yerli halkın ve askerlerin bilhassa Ermenileri kat-
ledip ocaklarını, evlerini ateşe vermesini.
Gibi.