26 okunma, 4 beğeni - Doğan Akhanlı kitapları, eserleri, Doğan Akhanlı kimdir, öz geçmişi, Doğan Akhanlı nereli gibi bilgiler, kitap incelemeleri ile yorumları, Doğan Akhanlı sözleri ve alıntıları detaylı profili ile 1000Kitap'ta.
Hakkında
Doğan Akhanlı (d. 1957, Şavşat, Artvin) 1992 yılında Almanyaya göç etti. 1998 yılında Kayıp Denizler üçlüsünün ilk kitabı Denizi Beklerken, Belge Yayınları tarafından yayınlandı. Belge yayınları, Kayıp Denizler üçlüsünün diğer kitapları olan Gelincik Tarlası ve Kıyamet Günü Yargıçlarını 1999 yılında yayınladı. Kıyamet Günü Yargıçları, Avusturyada "Die Richter des jüngsten Gerichts" başlığıyla yayınlandı. Doğan Akhanlının son romanı Madonnanın Son Hayali, eleştirmen ve yazarlar tarafından 2005 yılının en iyi 10 kitabından biri olarak değerlendirildi. Köln’de eski Gestopo Emniyeti, şimdi Dokümantasyon Merkezi ve Müze olan EL-DE Haus adlı kuruluşta Türkçe rehberlik yapan Doğan Akhanlı Almancadan Türkçeye çeviriler yapıyor.rnrn2001 yılından beri Federal Almanya Cumhuriyeti vatandaşı olan, yazar Doğan Akhanlı Ağustos 2010da İstanbul’da havalimanında tutuklandı ve Metris askeri cezaevine nakledildi. Akhanlı 1991 yılında terketmek zorunda kaldığı Türkiye’ye ilk kez dönüyordu. Amacı sağlık problemleri yaşayan babasını ziyaret etmekti. Savcılık Akhanlı’yı, 1989 yılında İstanbul’daki bir döviz bürosuna yönelik ve bir kişinin de öldüğü bir soyguna iştirak etmiş olmakla suçluyor. Akhanlı bu suçlamayı ve bu soygunla herhangi bir ilgisi olduğunu kararlı bir biçimde reddetmektedir. Avukatları Haydar Erol (İstanbul) ve ilyas Uyar (Köln), savcılığın ortaya koyduğu delillerin her türlü dayanaktan yoksun olduğunu belirtmektedirler.
“Almanya’da kırmızıda geçmenin size nelere mal olacağını biliyor musunuz?” Tam o anda burnuma tuhaf bir kan, mide bulandırıcı bir Salı günü kokusu çalınacak ve Maria Puder’in akıbeti ile Talat Paşa suikasti arasındaki ilişkiyi çözmek sizin yağmur suya karışmış okan kokusu burnumdan gitmeyecekti.
Bir arkadaşım, Almanların rasyonel bir millet olduğunu söyler dururdu. Ama Avrupa Yahudileri’nin imhasının rasyonellik neredeydi? Her şeyden önce, bir grup insan, farklı addedilen insanları yeryüzünden silme fikrine nasıl ulaşıyordu?
Kitap, Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna kitabından esinlenerek yazılmıştır. Yazar; Maria Puder'in doğumda mı yoksa Naziler'in zulmü olan bir toplama kampında mı öldüğünü öğrenmeye çalışırken kendi de kitabında bir karakter oluyor. Bu öğrenme süreci Almanya , Berlin , Varşova , Köstence ve Struma'ya kadar gidiyor. O , her ne kadar Maria Puder'in kaderinin peşinde görünse de Alma'nın da peşindedir. Çünkü Maria Puder'in kızı olan Alma'ya aşıktır.
Olaylar iç içe , metinlerarası çok fazla olduğu için kitap ağır ilerliyor ve yazar çoğu yerde gereksiz uzatmalara gitmiş .Kitap bilgi ağırlıklı olduğu için bu uzatmalar kitabın daha da geç okunmasına neden oluyor. Kitabı bitirdiğimde kafam çok karışmıştı. Bir kez daha okumam gerekiyor
Fikir olarak yaratıcı ancak roman kılıfına sokulamamış bir metin. Romanın dilinden uzak cümleler rapor okuyormuş hissi veriyor, nesnellik kurgunun önüne geçiyor. Maria Puder’in gerçekten yaşadığına kanıt ararken bilgi yığınıyla doluyor sayfalar fakat bu kanıtları Sherlock Holmes gibi dedektiflik hissi yaşatarak sunmuyor yazar, okuru pasif konumda bırakıp delilleri sıralamakla uğraşıyor.
Elbette 12 Eylül darbe dönemini anlatan siyasi içerikli bir kitap ama çok da bilgim olmayan konularda konuşmak laf kalabalığı yapmak olacaktır. Hikaye edilişine, diline, biçimine bakalım o yüzden kitabın.
Baştan ve sondan iki taraflı, iki farklı insanın bakış açısından anlatım ile ortada buluşup biten bir kitap. Ben bir arada okumayı tercih ettim ama biri bittikten sonra diğeri de okunabilir elbette. Kitaba kendine özgülük katan ilk özellik bu ki karakterler arasında git geller ve bazen adeta birbirlerinin yerini alıp aynı insana dönüşmüşlerken bazen tamamen zıt kişilere dönüşmeleri çok özel bir ruhsal bakış açısı ve karşılaştırma sunuyor.
Şiirsel bir dil hakim. Daha da önemlisi musiki dolu bir kitap. Nasıl ki Tanpınar'ın Huzur romanında İstanbul adeta kitapta bir karakter ise Doğan Akhanlı da klasik Türk müziğini kitabında öyle kullanmış. En sert karakter bile bir fasıl sırasında eline kanunu aldığında tarifsiz bir zerafete bürünüveriyordu gözümde. Tüm hikayenin müziğe dahil oması, müziğin tüm hikayeye dahil olması azımsanmayacak bir okuma hazzı veriyordu, sanki sadece görsel bir işle meşgulmüş gibi değil de adeta bir fasıl meclisinde hikayeyi dinliyor gibi. Velhasılkelam kitap bittiğinde veya kitap süresince bahsi geçen onlarca makamdan birinden bir parça açıp dinlememek mümkün değil. Hatta biraz daha fazla etkilenmişseniz kendinizi en yakın ud veya kanun kursu hakkında araştırma yaparken bulabilirsiniz.
Bir ilk inceleme ve ilk okuma olarak umarım okuyanların sayısının artmasına yardımcı olur zira kitabın başka yönlerden daha başarılı incelemelerini de okumak için sabırsızlanıyorum.