Edgar Wallace, İngiliz romancı ve tiyatro yazarıdır. Bir artistin çocuğuydu. Sokağa bırakıldı. Bir balıkçı ailesi tarafından büyütüldü. 12 yaşında gazete satıcılığı yaptı. 18 yaşında orduya girdi, Güney Afrika'da savaştı. Ordudan ayrılınca "Daily Mail" gazetesinin muhabiri olarak çalıştı. Tiyatro oyunlarının yanı sıra polisiye romanlar da yazdı. 27 yılda 200'e yakın ürün verdi. Bu roman türünün adeta kurucusu oldu.
Normalde Edgar Wallace’ı oldukça başarılı bulurum. Yazdığı çoğu eserde gerilimin dozunu araya serpiştirdiği ince ayrıntılarla gittikçe artırır. İlerlerken tahminleriniz olur ama gene de bir yerlerde ortaya çıkan sürprizler veya ani şoklarla bu tahminleriniz biraz olsun değişikliğe uğrar. Okuyucuyu sonuna kadar sürekli çelişkilerde bırakan bu yazım tarzı ise burada hiç yoktu. Daha en baştan ne yapılacağını, bunda kimlerin katkısı olacağını bilerek başlıyorsunuz kitaba. Sayfalar ilerledikçe sonun nasıl şekillenceği iyice ortaya çıkıyordu. Ara ara ani şekilde yapılan karakterler arası geçişler odağı biraz farklı yere sürüklese de sonunda gene olayların varacağı sonuç bilindiği için sıkılmamak mümkün değildi. Kendilerini Adaletin Dört Gözcücü olarak gören dörtlünün sürekli yüceltilmesi ve karşı tarafın tamamen çaresiz kalıp hiçbir zaman üstünlüğü ele geçirememesi de çok büyük bir olumsuzluktu. Oysa normalde böyle kurgularda karşı tarafta da aynı şekilde güçlü karakter ya da karakterler olması çok daha üst düzeye çıkarır durumu. Bu iki taraf arasında gidip gelen rekabet gerilimi sürekli canlı tutar. Ama bizim burada gördüğümüz ise başı ve sonu belli basit bir kurguydu.
Edgar Wallace, meşhur karakteri J.G. Reeder’ı bu kitapta daha detaylıca aktarmıştı. Kitap sekiz bölümden oluşuyordu. Her bir bölüm Reeder’ın farklı bir macerasını sunuyordu. Birbirinden farklı bu bölümler sayesinde Reeder’a dair birçok şeyi de öğrenmiş olduk. Reeder bir yandan olayları çözüme kavuştururken bir yandan da okuyucuya kendisine dair birçok ipucu sunuyordu. Ayrıca Reeder’ın karanlık bir yönünün olduğuna dair sunulan imalar da çok hoşuma gitti. İşi suçluları yakalamak da olsa kendisinin de onları anlayan bir karaktere sahip olması giriştiği maceralara ayrı bir lezzet katmıştı. Suçluların bazılarını yakalarken de bizzat onları ustalıkla manipüle edip yakalaması da takdire şayan bir işti kesinlikle. Hiç Edgar Wallace okumayan okur için bu kitap güzel bir başlangıç kitabı olabilir.
Çok fazla karakterin olduğu, kimin kim olduğunun karıştığı, olayların havada kaldığı, her sayfasında bu ne alaka? Diyebileceğiniz saçma deyince linç yiyebileceğimi bildiğim bir kitap. Şimdi bana car car ötmeyin sen yazsaydın vs. Yazmak istesem yazardım. Herkese iyi okumalar dilerim...