İngiltere Avam Kamarası'nda uzun yıllar milletvekilliği yapmış İrlandalı-İngiliz siyaset adamı, yazar, hatip, siyaset kuramcısı, filozof.
Burke Protestan bir baba ve Katolik bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Özellikle Fransız İhtilali'ne karşı olmasıyla ve Kuzey Amerika'daki İngiliz sömürgelerinin bağımsızlık hareketine verdiği destekle hatırlanır. Fransız İhtilali karşıtlığı, tarihteki en ünlü muhafazakâr siyasetçilerden biri haline gelmesini sağlamış, Anglo-Amerikan muhafazakârlığının babası olarak anılmasına neden olmuştur. Burke estetik üzerine felsefi çalışmalar da yaptı ve Annual Register adlı siyasi dergiyi çıkardı.
Fransız İhtilali Üzerine Düşünceler adlı eserinde bu ihtilale ciddi eleştiriler getirdi. Önceleri şüpheyle karşılansa da, ihtilal sonrası Fransa'da Burke'ün öngördüğü şekilde karışıklıklar olması ve şiddet kullanılması üzerine, eser yaygınlaşan bir kabul gördü.
Burke 'liberal' bir muhafazakardı. Toplumsal reformların evrimsel bir süreçte yapılması gerektiğini söylüyor, ancak devrimsel, topyekûn değişim planlarına karşı çıkıyordu. Bu açıdan, Joseph de Maistre gibi statik bir düzen savunan otokratik kıta Avrupası düşünürlerinden farklıdır.
Adam Smith, iktisat konusunda Burke ile tamamen aynı görüşte olduklarını yazdı. Burke'ün fikirleri, Friedrich Hayek ve Karl Popper gibi 20. yüzyılın önemli liberal - muhafazakâr düşünürleri üzerinde etkili oldu. Winston Churchill, onu tiranlığa karşı savaşan ve toplumu farklı uçlardan gelen aşırı eğilimlere karşı savunan bir düşünür olarak tasvir etti.
Öte yandan, Burke, Karl Marx gibi devrimci sol siyasetçiler tarafından kıyasıya eleştirildi.
Unvan:
İrlandalı-İngiliz Siyaset Adamı, Yazar, Hatip, Siyaset Kuramcısı, Filozof
İnsanlık tarihinde, Burke ve Paine temelli, devrime iki farklı bakış düşüncesi vardır. Biri Burke’de billurlaşan devrim karşıtlığı, diğeri devrim, dolayısıyla şiddet savunuculuğu. Burke, Fransız Devrimi öncesi başlayıp biten Amerikan devriminden yana oldu önce, daha sonra -özellikle Fransız Devrimi ve yaşananları gördükten sonra- fikirleri değişti. Söylenebilir ki, tarih onun devrim fikrinin eleştirisinde getirdiği argümanları haklı çıkardı. Basitleştirelim: İngiltere'de hiçbir ihtilal yaşanmadı, fakat günümüz İngiltere'sinin Fransa'dan veya Rusya'dan kültürel veya iktisadi olarak daha geri olduğunu söyleyebilir miyiz?
Maalesef, şiddet içerdikleri, şiddet üstüne kurgulandıkları için, devrimler, öldürdükleri ve yıktıklarıyla kalmazlar, bir yöntem olarak şiddeti yerleştirir, yeni devrimler ve karşı devrimleri tetiklerler. Halkın ikna edilmediği, yararlarını parça parça ve bir bütün halinde kanıtlayamayan her ciddi sosyal değişikliğin, uzun vadede toplum tarafından reddedildiğini ve doğrusunun bu olduğunu kabul ediyoruz.
Thomas Pain'i de yine de bir şekilde savunmamız gerektiğini, yazılmasının üzerinden iki yüzyıldan fazlası geçtiği halde, hiç de eskimemiş olan "Rights of man"in, çağının çok ilerisinde fikirlerle dolu olduğunu kabul etmek durumundayız. Paine'in belki de tek hatası, yaşadığı Zeitgeist'ın moda devrim kavramıyla zehirlenmiş olmasıydı. Onu yine de tarihsel gerçeğiyle anlayabiliriz: İnsanın temel (doğal) hakları olarak gördüğü hakların yaygınlaşması için, beklemeyi ve müzakere etmeyi kabul edemeyen bir sabırsız kişilikti.
Tarih gibi genel bir olguyu tam anlamıyla kapsamlı bir şekilde algılayıp üzerine yorum yapabilmek için yine tarih üzerinde herhangi bir olayı çok kapsamlı bir şekilde öğrenmenin en etkili olan yol olduğu görüşündeyim. Biraz daha açmak gerekirse, kabul görmüş bir tarih anlayışının dışında, alışılmışın ötesinde tarih yorumlamalarına da en az
İngiliz Edebiyatı'ndan kurgu-dışı, deneme türünde bir eser. Konusu ilgimi çeken ama kapağı ile beni iten bir kitaptı. Normalde kapağa göre yargılamam sıkıcı olur mu ki diye düşünerek alışveriş listeme ekleme konusunda kararsız kaldığım ve kütüphaneden ödünç aldığım bir kitap. Yanlış karar vermişim, gerçekten severek okuyup, üstüne düşündüğüm ve kitaplığımda tutmak isteyeceğim tarzda bi kitap oldu.
Uzun başlığından da anlaşılacağı üzere yüce ve güzel kavramları üstüne değiniliyor ve farklı açılardan kavramları tanımlayıp kavramların kaynağına iniyor Edmund Burke. Değindiği bir çok noktalara hak verdim, paylaştığım alıntılarından anlaşılacağı üzere.
Sevmediğim tek nokta, cümlelerin gereksiz uzunluğu. Yani anlam daha sade verilebilirdi. Yeri geldiğinde satırlarca süren bir cümleyi, özellikle denemelerde, pek mantıklı bulmuyorum açıkçası.