“Seksekte tek ayaktan çift ayağa geçerken duyulan rahatlama çoğu kez yanıltır. Hiçbir adımda durum tam güvenli değildir; seksek ayakla, çizgiyle, taşla oynanan bir güven oyunudur. Adıma, çizgiye, taşa, dönüşlere, raslantılara güven. Kısaca hayatın güvenilmezliğine duyulan güven. Bu yüzden yalnızca bir çocuk oyunu değildir, bir hayat oyunudur. Kız çocuklarını tek ayak üstünde hayata hazırlar, erkekler dünyasındaki hayata. Seksekte ayak kendi kaderini adımlar, oysa taşın kendi kaderi vardır. Onu taş yapan kaderi.”
Kalabalık,yüzlerce,binlerce,milyonlarca ayrı insanın yan yana gelmesi demek değil. Kalabalık, yüzlerce binlerce milyonlarca insanın tek bir vücut imişçesine aynı yöne, aynı ritimle akması demek.
Kır çiçekleri demetleşmeye gelmiyor. Erkekler birer sinir küpü. Evlilikler daha ilk haftadan sarsıntıda. Arsalarda açık bırakılmış kireç kuyuları insan bekliyor.
Aramakla bulunabilen birşey var mı? Uyku aramaya gelir mi? Bulunanın aranan olmadığı anlaşıldığında aranana bulunmuş gözüyle bakılabilir mi? Bir bulunan bir bulunmayanın yerini alabilir mi? Alırsa arananın bulunmasına yol açabilir mi? Bulunanlardan başlayarak bulunmayana varılabilinir mi? Bir son mudur bulamamak? Aramakla bulunamayacağını belirten bir son mudur yoksa yeni bir aramanın başlangıcı mıdır? Bu arada... Aranan nedir? Onca arama neyin arandığını unutturabilir mi? Yaşamayı uzatır mı aramak? Çok arayan çok bulabilir mi yoksa uzun yaşadığıyla mı kalır? Aranan bulunamadıktan sonra neden uzun yaşamak istenir? Ne istenir yaşamdan; bulunmayanın nerede olacağına değgin bir ipucu vermesi mi? İpuçları bir sona ulaştırır mı arayanı? Son?... En son aranan, son aranması gereken nedir? Son aranan ve bulunamayacak olan?...