Onu herkesten, her şeyden çok seviyordum. Kalbimin, bedenimin neresinde olduğunu o öğretmişti bana. Göğsümün sol tarafında sımsıcak bir ateş yakmıştı. Onun o güzel yüzünü göremediğim her an harlanan ve ömrümün sonuna kadar yanacak olan bir ateşti.
Hatırladığı kadarıyla o konaktaki en somut his, duygusuzluktu. Kimse kimsenin halini hatırını sormazdı. Kimse kimsenin mutluluğuna ya da mutsuzluğuna bakmazdı. Kalplerindeki soğukluk, donuk yüz ifadeleriyle dışa vururdu. Belki de bu yüzden hep soğuk bir yerde hissetmişti kendini.
Onunla yaşadığı yıllar bir film şeridi gibi geçiyordu zihninden. Ona, gördüğü ilk gün aşık olmuştu. Yorulmadan, azalmadan, her gün biraz daha çoğalarak, sonsuza dek yanacak bir ateş gibi sarmıştı yüreğini. Üstelik hiç karşılık beklemeden...
GECE ÖNCE OMZUNDAKİ ELE, SONRA ŞAFAK'IN YÜZÜNE BAKTI. BU NEYDİ ŞİMDİ?
"TEDBİR," ŞAFAK, KEYİFSİZ BİR TEBESSÜMLE. "İÇERİYE GİRERKEN, SENİ ETİKETLEYEREK ÖNLEM ALIYORUM."
"KENDİNE ETİKETLİYORSUN BENİ."
"BURADA KORUMA DURUMLARI TERS TEPER. BU GECE BİRAZ FARKLI GÖRÜNECEĞİZ."
"NEYMİŞ GİBİ DAVRANACAĞIZ PEKİ?"
"İKİ SEVGİLİ."