Bir an konuşamadan soldum, bir gece mutlu olmadan yok oldum. Bu mavi Hisar beni kökünden sarstı, feleğin devri benim dallarımı kırdı. Gönlüm aydınlık zaman pazarında bir murağa dokunur bile hedefe atmadı. Felekten bir tatlı kadeh içtim ise, binlerce zehirli şerbet devirdim. Hayatımca gönül kanıyla yaşadım, rahat bir nefes almadım. Ömrüm geldi geçti ama gönlümün isteği bir an bile gerçekleşmedi. Önceleri durumum parlak olsa daha sonunda canımdan hüzünlenir oldum.
Her uçanla kanatlanıp uçtuk; her koşanla beraber biz de koştuk. Bazen bir rintle harabatta bulunduk.; bazen yüzümüzü viranelik kapısına sürdük. Bazen seccadenin dışında oturduk; bazen gönül denizinde kaynadık durduk. Bazen çileğe girdik, Kur'an okuduk; bazen yabaniler gibi avare olduk. Bazen baykuşla metruk yurtlarda bulunduk; bazen yün hırka ile kâşenede oturduk.
Bazen dikenlikte gönlümüze diken doldurduk; bazen çöleği çıktık, canımızı ığsar kıldık. Bazen başımızı dizimize dayadık, bazen oturup hu hu çektik. Bazen övünç ile arşın üstüne çıktık; bazen ar ile halı altında yattık. Bazen can doğan ile uçtuk; bazen yüz kapıyı bir ah ile açtık. Bazen var, bazen yok idik; bazen ektik, bazen hiçlik. Bu sırrı aramak için çok dolaştık; fakat şimdi ümitsizlik de geri döndük. Bazen erlik yapıp gayret ettik; fakat şimdi bir koku alamadan görünmez olduk.
Bu yolda çok defa başa döndük, yolda gittik fakat bir daha tekrarladık. Ayın, yılın sillesini çok yedik, zehirli dolu kadehler içtik. Çok konuştuk ama gönül sükuna ermedi, çok gittik ama yolun sonu gelmedi. Şimdi nefsimizden söylediğimiz sözler de tükendi, halimizin şaşkınlığıyla kalakaldık!
..
Güldüğü zaman gül renkli dudağı
Onun küçük ağzı gülşekerle dolardı
Yüzünün güneşi aya ışık verirdi
Siyah zülüfleri güneşe gölge salardı
Misk kokulu saçları tuzak kurardı
Âşık seve seve canını vermek isterdi