Entellektüel açıdan Roma imparatorluğuna ilişkin en önemli şey, iki dilli olmasıydı. Batı'da, eğitimli her insanın iki dili, yani Latince'yi olduğu kadar Yunanca'yı da bildiği farzedilmekteydi. İsa'dan sonra ikinci yüzyılda Latin edebiyatının altın çağı tamamen bitmişti, ama Batı'nın en yüksek kültürü Latin kültürü değil, Yunan kültürüydü. Yunanca bilim ve felsefe, Latince ise hukuk, yönetim ve ticaret diliydi. Hadrian Yunanca'yı çok iyi biliyordu ve Roma'da, sevdiği Atina kentinin ve Yunan
kültürünün tanrıçası olan Athene'nin şerefine Athenaeum[45] denilen bir sanatlar okulu kurmuştu. Marcus Aurelius ünlü eseri Düşünceler (Meditations)'i Yunanca yazdı. Latince, Lucretius, Cicero, Virgilius ve Seneca gibi yazarlar eliyle saygınlık kazanmış olmasına ve Vitruvius, Celsus, Frontinus ve Plinius tarafından bu dille yazılmış bilimsel eserler bulunmasına rağmen, bilim diline hala Yunanca hakimdi. Yüzyılın en büyük iki bilim adamının Doğulu olduğu, yani Batlamyus'un Mısır'da ve Galen'in ise Asya eyaletinde doğduğu ve ikisinin de, isteseler bile Latince yazamayacakları bir gerçektir. Şayet daha çok gelişmiş bir dille tabiî olarak yazabiliyorsanız, daha az gelişmiş bir dille sunî olarak yazmanızın hiçbir anlamı var mı?
Öklid, Homeros'a benzer. Herkes İlyada ve Odisse'yi bildiği gibi, Elementler'i de bilir. Homeros kimdir? İlyada'nın yazarıdır. Öklid kimdir? Elementler'in yazarıdır.
Üçüncü yüzyılın ortalarına kadar İskenderiye Kütüphanesi o denli büyüdü ki, yeni bir kütüphane oluşturmak ya da kütüphaneye yeni bir bina eklemek gerekli oldu. Bu ikinci kütüphane, özellikle Roma döneminde şöhret kazanan Serapeion idi.
Müze'de yürütülen anatomi araştırmaları da aynı derece de cesur ve verimliydi. Chalcedonlu Herophilo, Ptolemaios Soter zamanında yaşamış ve muhtemelen diseksiyon yoluyla insan vücudunun ayrıntılı biçimde incelenmesini hedefleyen güzel bir araştırma programı planlamış.