Bu sene okuduğum polisiye türündeki ilk eserdi, II. Dünya Savaşı'nın ardından Londra'ya dönüp gazetecilik yapmaya başlayan Douglas Brodie'nin aldığı telefonla kendisine ihanet eden eski dostunu idam sehpasından almaya yola çıkmasını anlatıyor, etkileyici ve elimden bırakamadığım bir kitap oldu, özellikle yazarın kitabın baş karakterlerinden olan Avukat Samantha Campbell'e 1940'lı yıllarda geçen bir öyküde güçlü, adil, sûkûneti koruyan bir rol vermesi bir hukukçu olarak oldukça hoş bir jestti.
Kitap gerçeğin peşinde koşarken, adalet nedir, gerçek olan her zaman adil midir gibi soruları kendimize sormamızı sağlarken aynı zamanda da bizlere günümüze kadar uzanan bir sistem eleştirisini de beraberinde getiriyor. Kaliteli polisiye severlerin keyifle okuyacağını düşünüyorum. :)