‘Mesut Bey müziği anlamaya doğmuştu.’
Dürdane Hanım ise Mesut Bey’i sevmeye.
.
Radyonun ilk zamanlarında, bir kız çocuğunun ele avuca sığmaz heyecanı onunkisi.
Kulağından kalbine incecik bir sızı.
Sonra bedenine,şimdi’sine sığmayıp,bu dünyadan ötekine taşan bir sevda.
Ama bu sevdanın rengi ne kırmızı ne kara.. Safi bir mavi. Zorluklara rağmen göğe bakmaktan yorulmayan ve umudunu yitirmeyen.
.
Dürdane Altan ile Mesut Cemil Bey’in gerçekliğinin şeffaf sınırlarında, parmak ucunda ilerleyen hikayesini fısıldıyor Gül İrepoğlu.
Perdeyi araladığımızda güneş gibi doğan şarkılar da var bu kitapta..Safiye Ayla örneğin.. Müzeyyen’siz tutku olur mu? O da giriveriyor tavrına hayran olunarak..
.
Kaybettiğimiz ne çok şey var.
Ama aşk.. O kaybedilenlerin en büyüğü.
.
‘Koşa koşa Gül bahçesine vardım. Gül topluyordum. Fakat bahçe sahibinden de korkup durmaktaydım.Derken ondan tatlı bir ses duydum: Güle ne hacet,ben sana bahçeyi bağışladım.’
.
Yetkin Başarır çalışması olan kapak tasarımı, kitabı okumadan da gülümsetmişti yüzümü ancak kitabı okuduktan sonra daha da anlamlandı