Hanefi Avcı

Hanefi AvcıHaliç'te Yaşayan Simonlar author
Author
7.9/10
639 People
2,747
Reads
104
Likes
7.4k
Views

Newest Hanefi Avcı Quotes

You can find Newest Hanefi Avcı quotes, newest Hanefi Avcı book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Devleti Kim Yönetiyor? Gördüğüm manzara korkunç; kadrolu devlet adamları devleti yönetmiyor, Emniyet Genel Müdürü, hatta İçişleri Bakanı haklı olduğunu bildiği bir kişiyi, doğruluğundan emin olduğu bir olayı ya da davayı savunamıyor, güvendiği ve inandığı adamları tuzağa düşürülüyor, haysiyetleri ile oynanıyor ama onlar bu kişilere sahip çıkamıyor.
Ülke genelinde istedikleri gibi bilgi toplamak, istedikleri kişilerin faaliyetlerini izleyip öğrenmek gayesinde olanların yapması geren ilk şey Emniyet İstihbarat Dairesini ele geçirmektir. Orada hakim konumda olmaları gerekir. Bunu MİT üzerinde etkinlik kurarak da yapabilirler ama o kurum daha ilerisine müsaade etmez. Eğer sadece bilgi toplamak yerine haklarında bilgi toplandıkları kurum ve kişiler hakkında adli işlemlerde bulunmak da isteniyorsa Emniyet KOM Dairesinde etkin olunması şarttır. Sadece merkezi yapıları değil, operasyonların en çok yönetileceği başta İstanbul, Ankara olmak üzere bazı önemli illerdeki bu dairelerin uzantısı şubelerin de ele geçirilmesi gerekir. Eğer sadece bilgi toplamak ve bunlarla ilgili adli işlem yapmakla da yetinmeyip her memur, asker ve özel kanunlarla korunan kişiler hakkında da işlem yapmak isteniyorsa, o zaman özel yetkili mahkemelerin savcıları ve hakimleri üzerinde de etkin olunması gerekir. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı sahip olduğu geniş teknik imkanları ile herkes hakkında her türlü bilgiyi toplayabilir, kim kimlerle görüşüyor öğrenilebilir, eline telefon alan herkesin irtibatları ve ilişkileri belirlenebilir. Hiç kimse onlardan ilişkisini gizleyemez.
Reklam
Bu toplumda, birçok kişi diğerlerinin hakkını gasp edebiliyor, onlara keyfi muamele yapabiliyor. Yüksek düzeydeki yöneticiler keyiflerine göre atama yapabiliyor; istediği kişiye istediği görevi ya da ruhsatı verip, devlet imkanlarını istediği şekilde tahsis edebiliyor, iki üç tane odacı, temizlikçi kullanabiliyor. Evde ayrı, işte ayrı hizmetliler, kendilerine tahsis edilmiş makam araçları, lojmanlar… Efendilerimiz kendilerine yakın duranlara nimet dağıtıyor, uzak duran yağcılık yapmayanlara mümkün olanın en azını veriyor veya görevinden uzaklaştırıyor. Herkes bu durumu kanıksamış, kabul etmiş görünüyor. Herkes kendi çıkarım gözetme, fayda sağlama peşinde. Kendisine yapılmadığı müddetçe sistemdeki haksızlık ve hukuksuzluklara ses çıkarmıyor, ama hukuksuzluk kendisine yönelirse o noktada itiraz etmeye başlıyor, zira bu sistemin bizatihi yanlış olduğunu düşünmüyor. Günümüzde sahip oldukları yetkilerle ve keyfi uygulamalarıyla kamu gücünü kullananların modern zamanın efendilerini, onlara tabi olanların ise köleleri temsil ettiğinden hiç şüphe var mı?
toplumsal açıdan çok önemli bir sorun olan terör ve terörle mücadele hiçbir zaman akılcı bir biçimde ele alınmamış ve tüm yönleriyle bilimsel olarak incelenmemiştir. Her soruna, her toplumsal olaya akılcı bir biçimde ve bilimsel yöntemlerle yaklaşılması gerekirken, Türkiye’de, her nedense, ülkenin en önemli sorununa bu şekilde yaklaşılmamaktadır. Üniversiteler ve enstitülerde hemen her konuda araştırmalar yapılırken, bu kurumlarda görevli akademisyenler hemen her konuda raporlar hazırlarken, ülkenin en hayati meselesi üzerine araştırma yapmayı, bu konu üzerinde düşünmeyi gündemlerine dahi almamışlardır. Terör ve terörle mücadele bir sorun olarak görülmemiş veya görmezlikten gelinerek yok sayılmıştır. Sorunun ortaya çıktığı günden itibaren, bu kurumlarda hiçbir bilimsel araştırma yapılmamış, sorun akademik ölçütlerde ele alınıp analizi yapılmamış ve konu hakkında bir fikir üretilmemiştir. Oysaki bize göre, terör ve terörle mücadele sorununda üniversitelerde görevli akademisyenlerin ve araştırmacıların çalışma yapması yeterli olmadığı gibi, sadece bu sorun üzerinde çalışmaların yapıldığı, en üst düzeyde uzmanlaşmanın sağlandığı bilimsel enstitü ve araştırma merkezlerinin kurulması da zorunludur.
Devlet kendisini her zaman bilimin, akademisyenlerin üstünde bir güç ve akıl olarak gördü.
Bana göre hudut kapılarımızda rüşvet ve kanunsuzluklar iç içeydi. Bir olayı çözünce arkasından daha büyük bir kanunsuzluk ortaya çıkıyordu. Onu çözünce bu defa ondan daha büyük başka olaylarla karşılaşıyorduk. Bu zincir böyle devam ediyordu.
Reklam
Çoğunlukla biz, yani çoğu görevli vatan, millet ve halka hizmet duygularını yücelterek görev yaptığımızı düşünürüz. Birçok insan da buna inanır; ama yaşadığımız şeyler göstermektedir ki aslında bizler basit ve küçük hesaplar, şahsi ve grupsal küçük çıkarlarımız uğruna halkı ve görevi çoğu zaman unutuyoruz. Bu eğilim istisna da değil; genel duruşumuz içinde çok önemli bir yer işgal ediyor.
Her zaman halkın parasını kullanıyor, hiç vergi vermiyor, devletin hiçbir yasasına uymuyor, her gün yeni yolsuzlukları rahatlıkla yapıyorlardı. Bu ülkenin kamu görevlileri kamunun soyulmasına mani olamadılar. O günkü rakamla 8,4 katrilyon TL’nin yok edilmesine mani olamadılar. Bugün Uzanlar’dan bunun hesabı kısmen soruldu, ama bu soygunun gerçekleşmesine mani olmayan, görevini yapmayanlara hiçbir şey olmadı; hem kamuda yüksek maaşla görev yaptılar, hem Uzan’ın dostu oldular, hem de devletin üst düzey görevlisi olarak emekli oldular. Ama bizler hem Uzan’ın, hem Uzanlar’dan menfaat elde etmek isteyenlerin, hem de daha sonra kendi yandaşlarının yolsuzluklarına bakmaya kalktığımızda iktidar sahiplerinin hasımlığını kazandık. Pişman mıyız? Asla! Üstelik gurur bile duyuyoruz.
İmar Bankası olayı, hakkında birden fazla kitap yazılacak cinsten; dünyadaki bankacılık suçları ve banka içi boşaltma operasyonlarında literatüre girmiş bir olaydır. Dünya bilimine bilimsel çalışmalarımız ve buluşlarımızla giremedik ama İmar Bankası yolsuzluğu ile bu alanda dünyada hatırı sayılır bir yer edindik.
Ortak şuurumuz, tüm dünyanın desteğiyle en küçük bir gücü bile yenmiş olsa büyük bir gücü yenmiş gibi kahramanlık hikayeleri yazıp anlatmayı sever. Yenildiğinde ise hele de sıradan ve kendisinden zayıf bir rakibe yenilmeyi asla kabullenemez, bahaneler arar. Bu anlayışı Kıbrıs Çıkartması‘nda da görürüz. Orada basit isyancılara karşı savaşılmasına, kendi gemimizin yanlışlıkla batırılmasına rağmen sanki büyük bir devlete karşı büyük bir zafer kazanılmış, kahramanlıklara imza atılmış gibi bir anlatım hakimdir. Yakın tarihte meydana gelen pek çok olayda da aynı anlayış geçerlidir; tarih de bu mantık ve anlayışla yazılmıştır.
Reklam
Gerçeği görmek ve kabul etmek; hayatı, başarı ve başarısızlığı akıl, ilim ve bilim ölçeğinde değerlendirmek herkes veya her ulus için kolay olmamaktadır. Bunu yapabilen uluslar hatalarını kabul edip yaşanan yanlışlıklardan ders alarak, özeleştiri yaparak karşılaştıkları sorunları çözmekte başarılı olmaktadırlar. Fakat gerçekleri kabul etmeyen, olaylara akıl, ilim ve bilim çerçevesinden değil de kendi penceresinden bakan, özeleştiri yapamayan, her zaman kendini doğru ve haklı gören bizim gibi uluslar ise her zaman hüsrana uğramaya mahkum olmaktadırlar.
Meslek hayatım boyunca, en önemli şeyin bilgi ve bilgi elde etmenin yolunun da eğitim ve okumak olduğu kanaatini edindim. Okumak, ama özünde kendi mesleğiniz ve faaliyet alanınıza giren konuları iyi okumak, bu konular hakkında kapsamlı ve donanımlı bilgiye sahip olmak çok önemlidir. Dışarıdan bakıldığında bu durum pek fark edilmese de işin içine girildiği zaman asıl marifetin bu olduğu görülür.
6 yıl okutulan meslek okulu meslekle ilgili pek çok şeyi vermemişti. En başarılı öğrenci bile eski anlayışa sahip bir memura muhtaç bırakılıyordu... Bu anlayışla yenilik yapmak, yeni bir anlayış getirmek nasıl olacaktı?
“Ahmet’im , ölüm ne zaman gelirse erkendir. ‘Tamam yeter.’ diyen olmuş mu hiç? Yirmisinde de gelse yetmişinde de gelse, altmışında da ,doksanında da gelse ,erken der insanoğlu. Ama ecel sırasını şaşırmaz.”
Ülkenin düzelmesi, huzur ve güven ortamının sağlanması herkesin fedakar davranması ile gerçekleşir. Herkes şahsi olarak gerekli fedakârlığı yapmalı, hukuka saygılı olmalı, yanlışlara karşı koymalı, yoksa bu gidişin geleceği hiç aydınlık değildir. Bu ülke çok badireler atlattı, bu olayların benzerlerini çok yaşadık, bir şey olmaz diyenlere yanıtım, daha önce bu türden tehlikelerin atlatılması mevcut sorunların da kolayca atlatılacağı anlamına gelmediği olacaktır.
Sayfa 578 - AngoraKitabı okudu
629 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.