Ben şu sıra kitap okuma, dışarı çıkma ve birileriyle konuşma imkanından yoksunum, yapayalnızım yirmi dört saat, onun için yirmi dört saati altmış dakikayla değil altı yüz dakikayla çarpmalısın. Yine de çok uzağında kalırsın gerçeğin.
Bu sessizlikten daha ağır ne olabilir? Beni dilediğin kadar cezalandır, ama içinde yaşamaya mahkûm ettiğin sessizlikten ağırını bulamazsın. Hayır, hayır, hayır. Artık konuşmadan oturmak istemiyorum, dayanamıyorum buna!
Bir insan asla yitip gitmez. Ne yaparsa yapsın, hayatının belirli bir anında onu yeniden kazanma, iyi ve topluluğa yararlı biri yapma fırsatı beliriverir. Öyle değil mi dostlar?