Genetik epistemoloji bilgiyi, özelde bilimsel bilgiyi, onun tarihi, toplumsal türeyişi (socio - genesis) ve özellikle de üzerinde kurulduğu kavram ve işlemlerin psikolojik kaynakları gibi temeller üzerinde açıklamaya çalışır. Bu kavram ve işlemler büyük ölçüde sağduyudan çıkarsandıkları için, kaynakları da daha yüksek bir düzeyden bir bilgi olarak önemlerine ışık tutabilir. Fakat genetik epistemoloji, biçimselleştirmeyi de -özelde dengeli düşünce yapılarına ve bazen de düşüncenin gelişmesinde bir düzeyden diğerine olan dönüşümlere uygulanan mantıksal biçimselleştirmeyi de- hesaba katar.
Çocuk yedi yaşına değin önmantıksal kalıyor ve mantığı sezgi düzeneğiyle bütünlüyor: Temsile dayalı imajın ve «zihinsel deneyimlerin» biçimi altında algıların ve hareketlerin basitçe içe maledilmesi, gerçek anlamda ussal bir eşgüdüm olmaksızın böylece duyumsal-devinim şemalarını uzatıyor.
Algı üstüne yapılan deneysel araştırmalardan çıkan "kompleks yerleşim düzeni (konfigürasyon)" kavramı, özel düzenleme ya da denge yasalarının kontrolünde olan bir bütünün, kendisini oluşturan unsurlara indirgenemeyeceği savını içerir.
"..ne kadar anlıksal olursa olsun, gerekçe olarak duygusal etken içermeyen herhangi bir davranış yoktur; ama buna karşılık, duygusal durumların bilişsel yapısını oluşturan algıların ya da anlamanın devreye girmediği duygusal durum da olamaz. ... Duygusal ve bilişsel iki görünüm hem birbirinden ayrılamaz, hem de indirgenemez."