"Bir dostun omuz kemikleri, ne kadar batsa da onlarla iyileşiyorum bugün. Gülmek, yüksek sesle. Burası sanki açık bir tımarhane... Herkes deli de doğalı buymuş... Müsamaha var deliliğe; övgü değil ama... Gizlenmeden yaşıyor çoğu. İçiyor, yeri geliyor içindeki öfkeyi de kusuyor, sarhoş oluyor geceleri ve deli bir neşeyle seğirtiyor dudaklarını. İçinden gelirse sarılıyor birine, onunla yürüyor sahili ya da bir öpücüğün dilenciliği uzun sürmüyor burada. Ayıp denilen şey, şehirden ve bizlere tahakküm kurandan farklı yani... Birbirimizde fark ettiğimiz yarıkları susup söylemediğimizde ayıp etmiş oluyoruz mesela. Ya da bir hatayı sineye çektiğimizde; yalana sığındığımızda. Susmuyoruz burada. Bu yüzden birbirimizden habersizce gelip yerleşivermişiz yan yana odalara.
Kimse birbirinden utanmıyor, böylece öğrenebiliyoruz kendimizden de utanmamayı. Beşer nedir, beşer ne yapar, ne kadar kontrol doğrudur yahut dilin fütursuzluğu... Düşe kalka anlıyoruz."
"Başlangıçta, "Biz eski yazarlar gibi ulaşılmaz olmak istemiyoruz, okurlarımızla eşitlikle buluşacağız" derken başka tür bir resmi hiyerarşinin ortadan kalkacağını ummuştuk sanırım. Ne umduk, ne bulduk? Çevremiz, masaya sormadan ilişen, "yahu", "be" gibi sözcükleri bol bol saçıp savuran bilgiçlerle doluyor, gitgide. Bilge Karasu'yu tanımadan öykü, Edip Cansever'i tanımadan şiir yazabilen küçümen dahilerle."
Gündönümü II, Tomris Uyar
"..İçki-özürlü bir toplumda yaşıyoruz. Keyifsiz, ürkek, saldırgan bir toplum... İçki içmiyorsanız, bacağınızı elleme, yanağınızı öpme laubaliliğini gösteremeyecek bir 'uyanık' ya da sizi yakından tanıdığını çevreye kanıtlama çabasındaki bir 'hayran', önünüzdeki kadehten içebiliyor. Biliyor ki böyle bir toplumda hep kendisi kazançlı çıkacak: Çünkü siz içkilisiniz! O terbiyesiz sayılmayacak, siz sarhoş sanılacaksınız. Birtakım ilkelerin içkiyle ya da içkisizlikle değişmeyeceğini kaç kişi biliyor ki?"
Gündönümü II, Tomris Uyar