“Aslında istediğim tek şey gizlenmek, güvende olmak, korunmaktı; ana rahmi gibi sıcak bir yere sinmek, gökyüzünün kayıtsız bakışından ve sert iklimin hışımından saklanarak oraya çömelmekti. O yüzden geçmiş benim için tam bu tanıma uyan bir sığınak, ellerimi ovuşturarak ve şimdiki zamanın soğuğunu, geleceğin ayazını üstümden atarak hevesle döndüğüm bir yuva. Oysa geçmişin varlığı ne kadar gerçek olabilir? Sonuçta o, şimdiki zamanın eskide kalmış halinden ibaret, geçmişte kalan bir şimdi, hepsi bu” (s.50).
Eşini kaybeden bir adamın uzaklaşmak ve kendini sağaltmak için dönüp geçmişine sığınmasının anlatısı Deniz. Eşinin ölümünden sonra çocukluk ve gençlik yıllarında, yaz tatillerini geçirdiği küçük sayfiye kasabasında geçen yıllarını anımsamaya başlıyor anlatıcımız. Çocukluk yıllarını, arkadaşlarını, ilk aşkını, ilk öpücüğünü anımsıyor ve içinde bulunduğu ruh halinin de etkisiyle geçmişte yaşadığı pişmanlıklar ve kalp kırıklıklarıyla da bir hesaplaşmaya giriyor. Kitap ilerledikçe bir gizemin de ortasında buluyor kendini okur ve bu sayede kitabın ikinci yarısı daha hızlı bir tempoda ilerliyor. Yazarın yarattığı nostaljik atmosferi ve bu atmosferle muhteşem bir uyum içindeki şiirsel anlatımını çok beğendim. Kişisel anlatısına, günlük hayata sirayet ettiği ölçüde, gayet kararında, İrlanda’nın sosyoekonomik sıkıntıları, kültürel dokusu ve siyasi problemlerini de dahil etmesi kitapla ilgili beğendiğim bir diğer nokta oldu. Hafıza, unutmak, hatırlamak, pişmanlık ve yas süreciyle ilgili güzel bir roman.