Öyle mutluydu ki yatağın annesine ait bölümünde olmaktan, başı annesinin saçının oluşturduğu çukurda; babasının yastığını sevmiyordu, ekşi ve kaba bir kokusu vardı, oysa annesinin yastığı tatlı kokar, içini ısıtırdı.
Bak Vera, diyebilirdim, durum böyle böyle, şunlar şunlar oldu ve sen şöyle şöyle yaparsan bir daha olmaz belki, çünkü benim hakkımda şöyle şöyle düşünen biri var ve buna son vermek zorundayım; öleceğimi bilsem bile
vazgeçmeyeceğim çünkü bu şekilde devam
edemem.
“Çocuk işte!” dedi karısıyla alay ederek. “Bu küçük orospu çocuğu kardeşinin kafasını pencere camından itti ve sen bana çocuk işte diyorsun! Camın parasını kim ödeyecek? Kardeşini uçurumdan aşağı ittiğinde tedavi masraflarını kim ödeyecek? Kardeşini öldürdüğü için hapsi boylandığında avukat ücretini kim ödeyecek?
Ve o küçük şiir: dünyanın bütün hazlarını al, sonsuzlukla çarp, cennette bir an hepsine bedeldir. Ne kadar doğru? Ne kadar doğru? Bana doğru yolu gösterdiğin için sana minnettarım kutsal ışık.
“Evlilik yüzüğünün bayağı bir biçimde falik bir simge olmakla kalmayıp, sözüm ona aydınlanma ve akıl çağı olacak zamanımıza özgü bir ilkellik mirası olduğunun farkında mısın?”