1959 yılında Bartın'da doğdu. Babası orman mühendisiydi. Babasının memuriyeti sebebiyle çocukluğu Anadolu'nun birçok şehrinde, kasabasında geçti. Sırasıyla Bartın, Karadeniz Ereğlisi, Silifke, Bilecik, Hendek, Sivas, Adapazarı, Bursa'da kaldı. Bursa Atatürk Lisesi'ni bitirdi. Bir yıl Bursa İktisadi ve Sosyal Bilimler Fakültesi'nde okuduktan sonra 1977 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne girdi. Bu okuldan 1984 yılında mezun oldu. Mezun olduktan sonra evlendi ve mecburi hizmete Eskişehir'e Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü'ne gitti. İki yıllık mecburi hizmet dönemi bitince İstanbul'a döndü, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde psikiyatri uzmanlık eğitimine 1986 yılında başladı. 1990 yılında uzmanlık eğitimini tamamladı ve Psikiyatri uzmanı oldu. Bu dönemlerde edebiyat çalışmalarının yanında İstanbul Tabipler Odası'nda aktif olarak çalıştı.
Demokrat Hekimler grubunun ilk örgütleyicisi olan yaklaşık on beş kişilik ekip arasında yer aldı, Darbe sonrası ilk memur mitinglerine katıldı. Askerliğini Samsun, İzmir, Ağrı ve tekrar İzmir'de yaptı. 2000 yılına dek devlet hizmetlerinde mesleğini sürdürdü. Ardından özel çalışmaya geçti. İn Vivo, İnsancıl, Evrensel Kültür, Söz, Bilim ve Ütopya, Adam Sanat gibi dergilerde makaleleri çıktı.
Tüm çalışmalarında üstünde en çok durduğu konular politika, psikoloji, kişilik ve insan doğasıdır. Öğrencilik yıllarında yaptığı aktif siyasetin ardından 1987 yılından bu yana İstanbul Tabip Odasının birçok organında çalıştı. 2005 Şubat' ında hekimlik-psikiyatri mesleğini bıraktı, yalnızca yazarlık yapmaktadır. Haftalık olarak Sol Haber Portalı'nda yazmaktadır.
Kaan Arslanoğlu benim dostumdur. Onlar hala devam ediyor sanırım. Ben buralara yerleşince düştüm. Her hafta çarşamba maç yapardık. Ayda bir de cuma geceleri buluşur sabaha kadar briç oynardık. Maçtan sonra ve briç oynarken felsefe, edebiyat, sinema konuşurduk. Çünkü derdik ki, siyasete bulaşmadan felsefe konuşmak
"Ancestors of Native Americans could have remained in isolation until around 8 kyr ago in Siberia or Beringia, following the split from their Siberian ancestors before moving eastwards into the Americas."
Kaan Arslanoğlu'nun okuduğum ikinci romanı olan "İntihar: Zamanımızın Bir Kahramanı" okuması oldukça yorucu olan eserlerden biri. Kitabı okuyabilmek için gerçekten dingin bir zihne ve oldukça serbest zamana ihtiyacınız var. Az önce bahsettiğim teknik meseleler dışında, olay örgüsünden karakterlerin işleniş biçimine ve zaman mekan betimlemelerine, sık tekrarlanan geçmişe dönüşlere bayıldığımı itiraf etmeliyim. Kaan Arslanoğlu'nun kendisini sahaf raflarında dolanırken SESSİZLİK KULELERİ -2084- isimli romanı ile keşfetmiştim ve SESSİZLİK KULELERİ -2084- isimli romanla birlikte ben bu adamı okumalıyım diyerek
İntihar İntihar: Zamanımızın Bir Kahramanı kitabını almıştım ve sanırım diğer romanlarıyla da devam edeceğim.
Psikiyatri günümüzde herkesin bir şekilde bağlantı kurduğu alan olmuş. Bu nedenle ilgi duyanların sayısıda artmaktadır. Ancak sanal ortamda aslı ve kaynağı belli olmayan yanlış bilgiler edinmek yerine böyle bir kitap okuyarak kendimizi geliştirebiliriz. Yazar; kitabında da bahsettiği gibi herkes tarafından anlaşılır sade bir anlatımla, son derece önemli noktaları ele almış. Bu çalışmayı tüm insanlara tavsiye ediyorum.
Bazi kitaplar vardir bir an once bitsin dedikleriniz, okurken cok sıkıldım yarim birakmak istemedigim icin bir an once bitmesini istedim. Bir kac gencin universite hayatindaki sol goruslerini alan kitapta cok fazla diyoloktan olusmaktadir. Kitabin en seri okunacak kısmı 184 sayfa da basliyor ve 70 sayfa suruyor. Bu kisimda Bedriye yapilan iskence bolumu. Bu bölümü okurken yilmaz guneyin kitabi aklima geldi. Severek okumadim, zaman kaybina neden oldu diyebilirim...
Bir ilaç şirketinde yöneticilik yapan 37 yaşındaki Erdem'in tek başına dağa tırnanış hikayesinin romanı İntihar.
Erdem'in tüm sahip olduklarına rağmen (iyi bir eğitim, iyi bir aile, iyi bir iş, iyi bir kariyer) hayat boyu yakasını bırakmatan bir can sıkıntısı vardır. Hiçbir şey ve hiç kimse onu tam anlamıyla mutlu edemez.
16-17 yaşlarında bir yaz tatilinde tanışıp, arkadaş olduğu Esin ve Ahmet'le bir karar alırlar. 35 yaşına geldiklerinde üçü birlikte intihar edeceklerdir. O yazdan sonra bir daha Esin'i hiç göremeyen Erdem Esin'in ölüm haberini havaalanında karşılaştığı Ahmet'ten alana kadar onunla karşılaşacağı günün hayali ile yaşar. Esin'den sonra bir gazete ilanında Ahmet'in de öldüğünü öğrenen Erdem artık tek kalmıştır ve Ahmet'in ölümü hayatında bir kırılma noktası olur. Tüm bu olaylardan sonra daha önce iki kez rehberle tırmandığı dağa tek başına tırmanmaya karar verir. O ana dek hayatında ne varsa elinin tersi ile iterek kararını uygular.
Dağda kaldığı süre boyunca çocukluk, gençlik, iş , aşk ve aile hayatında yaşadıklarını, hayatını sorgulamaya başlar. Dağda karşılaştığı bir grup ile yaşadıkları ise kafası zaten karışık olan Erdem'i intihar denebilecek bir karar almaya iter. Gerisi kitapta tabii ki.
"İnsan canlı olduğu sürece henüz işin bitmediği, henüz son sözünü söylemediği gerçeğiyle yaşar."
Keyifli okumalar.