Okumak tıpkı biriktirmek gibiydi, biriktirmekse saklamak; saklamaksa hatırlamak gibiydi, hatırlamaksa bir şeyleri tam olarak bilmemek; bilmemekse unutmak gibiydi.
Unutmaksa düşmek gibiydi ve düşmenin de bir sonu olması gerekiyordu.
Üç elma çekirdeği aldım, ayıklayıp incecik kıydım sonra pürenin içine attım. Pişmiş elmaların sıcak ve tatlı kokusu evin her köşesini doldurdu; daha sonra perdeler ve yataklar bile koktu. Harika bir elma püresiydi.
Katherina Hegenaya ait elma çekirdeği bana biraz sarah JİO kitaplarını hatırlattı. Kitapta genç bir kızın büyükannesinden kalma bir evde çocukluğuna ve bulunduğu zamana ait anıları anlatılmaktadır. Aslında ben daha heyecanlı bir kitap olduğunu düşünüyordum fakat pek beklediğim gibi çıkmadı. Ama tavsiye edebileceğim kitaplar arasına aldım çünkü çok sıkmadı beni ve dili gayet akıcı…
Kitap Sarah Jio tarzının bir örneğiydi. Günümüzde yaşayan genç bir kadın anneannesinden miras kalan eve gidince çocukluğunu ve genç kızlığını hatırlar. Olaylar geçmişte ve gelecekte ilerler. Sarah Jio’nun kitaplarını da sevmem, bu kitabı da pek sevemedim.
Elma Çekirdeği, genç bir kızın büyükannesi öldükten sonra ona miras kalan evde geçirilen zamanı konu ediniyor.
Hayatın telaşından unuttuğumuzu sandığımız anıların ortaya çıkmasının bir eşyaya, bir yüze, ya da bir hissiyata bağlı olduğunu bize anlatmaya çalışıyor.
Aslında kitap için söylenecek çok fazla bir şey yok. Okurken sadece anlatım olması, diyalog kısmının az olması başkasına belki sıkıcı gelebilir. Ama bana göre akıcıydı, keyif aldım.