Felsefenin binlerce yıldır cevap aradığı sorulara çözüm getirmek değil, bir arayış süreci boyunca çocukların kendi zihinsel faaliyetleri sonucuna ulaştıkları, kesinlikle ezberden uzak içsel bilgiyi dışa vurabilmesidir.
Sadece bizim eğitim sistemimizde değil diğer hemen bütün ülkelerin eğitim sistemleri de çocuklara soru üretmekten uzaktır. Okul öncesi çocuklarımızı bir düşünelim. Hepsi merakla, ilgiyle ve yaratıcılıkla doludur. Heyecanlıdır. Varlıklarından ve kabullendiklerinden kuşku duymazlar. Sürekli soru sorarlar ve sordukları hiçbir soru kendilerine anlamsız gelmez. Yetişkinlerin bakmadıkları yerlerde sorular ve cevaplar bulurlar. 18 yaş civarına geldiklerinde ise artık bu merak yok olmuştur. Artık soru üretmek bir yana soru duymaktan bile nefret eder hale gelmişlerdir. Soru soran, heyecan duyan yapıları gitmiş kendilerine sadece öğretilmesi gereken varlıklar olarak algılamaya başlamışlardır. Kendilerinden beklenen tek şey kendilerine verilenleri öğrenmeleri ve bunları geri sunmalarıdır. Zihinleri tek düze ve pasif hale gelmiştir. Çocuklar İçin Felsefe'nin önemi ve farkı tam da bu noktada görünür hale gelir. Çocukların içlerinde olan merak ve yaratıcılık böyle bir tartışma ortamı içerisinde tekrar hayat bulur.
Mükemmel bir ders kaynağı. Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak onun yaptıklarını kavramak onu anlatabilmemizin ve yaşatmamızın birinci kuralıdır. Bu kaynak, çocukların duyguları anlamlandırmasını ve bu yolla bazı farkındalıklar yaşamalarını sağlıyor. Minik yüreklerin Mustafa Kemal Atatürk’ü ezbere sevmesinin önüne geçip onları sorgulamaya sevk ediyor.