“yolu olmayan ormanlarda mutluluk vardır,
yalnız yürünen deniz kıyısında sevinç.
topluluklar vardır kimsenin zorla girmediği derin denizlerde,
ve sesinde de müzik.
insanı daha az seviyorum diyemem
ama doğayı daha fazla.”
Herkes satılıktır nasıl olsa,
Tutkularını bilirseniz eğer.
Satın alabilirsiniz kimini güzellikle,
Kimini mal mülk, çoğunu da parayla,
Kraldan soytarıya dek herkesin bir fiyatı vardır nasılsa..
Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır,
Bomboş sahillerdeki coşkudadır.
İnsan elinin değmediği bir yerdedir,
Denizin diplerinde ve gürlemesindedir.
İnsanları severim ama doğayı daha çok severim…
//
Öncelikli Yahya Kemal’in mısrasıyla sizleri baş başa bırakmak istiyorum:
“Kalbimde vardı ‘Byron’u bedbaht eden melal!”
Peki ya kimdir bu Byron, onu bedbaht eden melal nedir?
Byron ülkesindeki ve dünyadaki yayılan adaletsizliği, yolsuzluğu ve eşitsizliği yüreğinde hisseden, onu parçalayan ve haykırmak isteyen bir şairdir. Fransız İhtilali’nin
Halil Köksel 'in çeviri başarısıyla başlamak istiyorum. 575 sayfalık nazım metinlerini okumak ayrı bir sorun, bunları çevirmek apayrı bir sorundur. Ama Halil Köksel bize öyle bir sürpriz hazırlamış ki, devrik cümlelerden oluşan bir düzyazı metni okudum adeta. Kelimeler, satırlar, hikayeler akıp gitti.
Kitapta asil bir aileden gelen Juan, evli bir kadının odasında yasak bir ilişki içerisindeyken kadının kocası tarafından uygunsuz halde basılır ve bunun neticesinde gönüllü sürgüne gider. Gemileri batar, zor hayatta kalır, açlıktan, susuzluktan, boğulmaktan kurtulur ve hayatına genç ve güzel bir kadın girer. Kızın korsan olan babası tarafından yakalanır ve köle olarak satılır. Don Juan bir şekilde hareme kadar girer ve Sultan Gülbeyaz'ın yanında bulur kendini.
Yazar; sürekli sevilen, arzulanan Don Juan'ın aşk maceralarını, hayatta kalma sürecini ve yurduna geri dönüşünü bir çırpıda okuyucuya sunarken zamanın savaşlarından da bahsetmeden geçmemiş.
Kitap okumaktan haz alan herkesin kitaplığında Don Juan gibi bir klasiğin olmasını arzu ederim.
Don JuanLord Byron · Yapı Kredi Yayınları · 2018186 okunma
Yıllar önce, kendime kazandırdığım en güzel alışkanlık unutmayı öğrenmekti. Şöyle bir dakika süreninden. Bana göre, unutma eylemi yola devam etmek içindir. Bazen, hele ki umudun eşiğinde duruyorsan kolay olmaz elbet. Kalpte çıkan ayaklanmayı darbe ile bastırmaya benzer bu. Bir bakıma gerçeğe ihanet etmek de denebilir belki, hatta bizi biz yapanı