Ekonomide ilk ders kıtlıktır. Buna göre, insan ihtyaçlarını karşılamakta kullanılan her şey kıttır. Siyasetteki ilk ders ise, ekonomideki ilk dersin dikkate alınmamasıdır.
Thomas Sowell
Eğer bir ülkenin ekonomisi güçleniyorsa, o ülkenin dünya pazarlarında ağırlığı artıyorsa ve enflasyon, bütçe açığı, cari açık, borç stoku gibi makro ekonomik göstergeleri sağlam görünüyorsa, o ülkenin parası yabancı paralara karşı değer kazanır.
Bir ülkenin cari açığı varsa bu açığın finansmanı için en iyi yol doğrudan yabancı sermaye ile finansmandır. Bu nedenledir ki, ülkeler doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını özendirici birtakım düzenlemeler yaparlar.
Türkiye'nin son on yıldaki ekonomik başarısını gelecek on yılda da devam ettirebilmesi artık bu "ne kadar dış açık o kadar büyüme" modeliyle pek mümkün görünmemektedir. Bu modelden "daha az cari açık daha çok iç üretim" modeline geçilmesi gerekmektedir. Ne var ki bunu dış rekabete açıklığı sağlayarak yapamazsak, yani ne pahasına olursa olsun iç üretim modelini uygularsak, bu kez de kamu kesimi açıkları vermemiz kaçınılmaz olur.
Türkiye 1980'lere kadar ithal ikameci "ne pahasına olursa olsun yerli üretim modeli" ile geldi. 1980'lerden 2000'lere kadar "içeride üretemiyorsak dışarıdan ithal ederiz modeli" uygulandı. 2000'lerde "kamu kesimi borçlanacağına özel kesim borçlansın modeline" geçildi. Şimdi artık "dış rekabete açık yerli üretim modeli" uygulamanın zamanıdır.
İnsan, bir şeyler ürettiği ve çevresine katkı yaptığında daha mutlu olur. Hiç kuşkusuz burada sözünü ettiğimiz kuraldır. Bunun mutlaka istisnaları da vardır. Bununla birlikte üretimi fazlaca abartmamak gerekir. Çünkü tüketim talebi olmadan bir şeyi üretirseniz satamazsınız, elinizde kalır.
Kitaplığı süs gibi kullananlar genellikle kitapları boy sırasına göre dizer, oysa kitapları okuyanlar onları konularına göre ayırıp öyle yerleştirirler.