Mehmet Mazak

Mehmet MazakGündelik Hayattan Renklerle Eski İstanbul yazarı
Yazar
Çevirmen
7.2/10
13 Kişi
53
Okunma
1
Beğeni
2.173
Görüntülenme

Mehmet Mazak Sözleri ve Alıntıları

Mehmet Mazak sözleri ve alıntılarını, Mehmet Mazak kitap alıntılarını, Mehmet Mazak en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şehr-i İstanbul'da Kayıklar ve Kadınlar
"Hamlacılarda kürekleri çekerlerken hanım müşterilere bakmamaya özen gösterirler. Hamlacılar için kural hanım müşterilere bakmadan sağ veya sol omuz hizasından başka yöne bakması şeklindedir."
Gerçektende umumi tuvalet konusunda Osmanlı toplumunun, çağdaşları Batılılardan çokça ileri olduğu rahatlıkla söylenebilir. İngiltere Kralı VIII. Henri'nin 1544 yılında Cambridge kasabasının sokaklarını kaplayan dışkı ve pislikten şikâyet etmesi bu anlamda manidardır.
Sayfa 130Kitabı okudu
Reklam
Şehr-i İstanbul'da Denizin Vücutla İlk Teması: Deniz Hamamları
"(...)Kadınlara ait olanlar ve erkeklere ait olanlar diye iki türlüdür. İki hamam arasında seslerin duyulamayacağı kadar bir mesafe olma koşulu vardı."
Mavna Maûne; Yük taşıyan büyük kayık. Mavna, yelkenli ve kürekle tahrik olunur, güvertesiz, ağır ve büyücek kayık ki, başlıca iskeleden gemilere yük naklinde kullanılır. Arabî de erzak nakline mahsus demektir. Başka bir ifadeyle Mavna, limanlara yanaşamayan, şamandıralara bağlı olarak yükleme Ve boşaltma yapan gemilerle yakın kıyılara yük taşıyan güvertesi olmayan tekne demektir. Mavnaların batık gemilerin çıkartılmasında da kullanıldıkları bilinmektedir.
Hünkar Kayığı Padişahların bindikleri kayık hakkında kullanılır bir tabirdir bu kayıklar som gümüş parmaklıklı oldukları gibi, yine gümüşten dört sütuna istinat eden birer köşkü vardı. Köşk’ün kumaşı kırmızı saçaklı çuhadandı. Üç tane de feneri vardı. Padişahlar köşkün içinde oturur, arkalarında da Bostancıbaşı dümen tutardı.
Reklam
Boğaz içi Dilberi:Piyadeler
"Piyadeler en ince yapılı kayıklardır. Uzun ve dardırlar. Abdülhak Şinasi Hisar'a göre düş kurmak ve düşlere dalmak için bunlardan daha uygun beşik yoktur. Bu beşikleri de hilali, bembeyaz gömlekli, ateş, al vişne çürüğü, kahverengi saltalı hamlacılar (birinci kürek), sigoryacılar (ikinci kürek) ve de mangacılar (üçüncü, dördüncü ve beşinci kürek) sallar."
Ön Söz
"Üç tarafı denizlerle çevrili bu kadim şehre Arap dünyasında 'Ümm-i Dünya' (Dünya'nın anası) denmiştir."
İstanbulKitabı okudu
Hünkarın en gösterişli kayığı herhalde on kürekten yukarı ve genellikle 16 kürekli olurdu. Padişahların çeşitli vesilelerle on üç, on iki, yedi çifte piyadelerle dolaştığı olurdu. Osmanlı devletinde padişahların ve saray mensuplarının, Boğaziçi, Haliç gezilerinde bindikleri teknelere “Saltanat kayıkları” denilirdi. Saltanat kayıkları tezyinat ve süslemeleriyle birer yüzen minyatür saray görünümünde olurdu. Bu kayıklar, İstanbul’da Tersane-i Amire’de İnşa edilirdi. Kayıklar, bindirme veya armuz kaplama tarzında yapılır, özel olarak biçimlenir ve süslenirdi. Uç kısımları helezonik kıvrımlı baş şekilli Kancabaş, ileriye doğru mahmuz şeklinde uzamış baş şekilli kemanebaş, veya bordalarında hilal şekilli kabartmalar tüm bu koleksiyonu, dönem ve üslup olarak birbirinden ayırırdı.
Osmanlı'da temizlik
İskoçyalı asilzade ve İngiliz milletvekili H. Munro Butler Johnstone da, Türklerin temizliğine hayran olan Avrupalılar’dandır. “Türkler” isimli eserinde bu konuda şöyle demektedir: Osmanlı sadece yeryüzünün en kibar milleti değil, aynı zamanda en temizidir de... Gerçek şu ki, temizliğin dışında nezaket hiç bir şey ifade etmez. Her ne kadar “temizlik dindarlığın diğer bir adıdır” sözü Hıristiyanlar tarafından da söylense bile, onu uygulayanlar Osmanlılar’dır. Temizlik onlar için sadece sıhhat amacıyla uyulan bir şey değildir. Onu dinî görevlerinden biri sayarlar. Hıristiyanlar pislik bulaşmış bir şeyi temiz kabul etmezler; fakat bir Türk pisliğe hafif temas etmiş bir şeyin kirli olduğunu kabul eder. Temizlik konusundaki hassasiyetlerinin bir sebebi de abdesttir ki onu diğer milletlerden daha sık alırlar. Durulamak, temizliğin temelidir. Daha ötesi, Türklere göre evler de insanlar gibi tertemiz ve kirlenmemiş olarak tutulmalıdır. Her Türk evinin eşiğinin üstünde ısmarlama pirinç harflerle ‘Pis hiç bir şey bu eşiklere değmesin’ yazılmaktadır. Bundan dolayıdır ki hiçbir moda veya özenti, Türkler’i ayakkabılarını kapı dışında çıkarmaktan alıkoyamıyor.”
Reklam
...III. Murad 1576 yılında, Atmeydanı'nı yılda bir defa Beyazdı Camii avlusunun ise ayda iki kere Hıristiyanlara süpürtülmesini istemiştir. Bu görevlendirmenin muhtemelen vergi muafiyeti karşılığında verildiği anlaşılmaktadır.
Kadınların temizlik işlerinde çalışmaya başlaması
İstanbul’daki değişimleri yavan ve sıradan kılan bir manzara ile karşılaştım. Yüzleri peçesiz, gri pantolonlar giyinmiş Türk kadınlar sokakları süpürüyorlardı. Sonradan öğrendiğime göre bunlar, Osmanlı başkentinin tek temizlik görevlileriydi ve bu zorlu işle uğraştıkları sırada onları dikkatle izleme zahmetine katlanan biri, çoğunun genç ve güzel yüzlü olduğunu görebilirdi. İçlerinden birine gülümsediğimde, bana tatlı, cüretkar ve kadınsı bir zarafetle dolu bir gülümsemeyle karşılık verdi. Bu kadın çöpçülerin dokunaklı görüntüsü bendeki etkisini hiç yitirmedi. Kadınların bu işi yapmasına içerlendiğimden değil; zira çalışmak hayattaki en soylu şeydir ve tüm bir şehrin daha temiz ve sağlıklı hale gelmesini sağlayan faydalı bir iş iki kat değerlidir. Durmaksızın yerleri süpüren, pervasız trafikten sıyrılmak için sürekli manevralar yapmak zorunda kalan bu sessiz, gri figürlerin görüntüsünde bana asıl acı veren şey, bunların Osmanlı depdebesinin hüküm sürdüğü günlerde satın alınan, üzerlerine titrenen ve gözlerden ırak tutulan kadınlar olduğunu düşünmekti. O zamanlar bu kadınlar fetihçi bir soyun haz kaynağıydı. Şimdi ise yenilgiye uğramış ve aciz duruma düşmüş olan o fetihçiler, kadınlarının, beş yüz yıldan uzun süre boyunca peçesiz yürümelerini yasakladıkları bu sokakları temizlemelerine izin veriyorlardı.
Su içiciler ekolü:)
Ünlü Fransız yazarı Gerard De Nerval (1808-1855), 1843 yılında Mısır, Lübnan, Suriye ve İstanbul’a uzun bir seyahatinden sonra yazdığı eserinde etkilenip hayran kaldığı İstanbul suları ve su tiryakilerini şöyle anlatmaktadır: ‘’Bu memlekette alkollü içkiler açıkça satılmadığı için tuhaf bir endüstri kurulmuş: Ölçü ile bardak su satanların endüstrisi!. Bu tuhaf su evlerinde uzun uzun tezgâhlar var ve bu tezgâhların üzeri de çeşit çeşit şişelerle dolu. Her şişede az çok aranan bir su var. İstanbul’a içme suyu Valens Boruları (Bozdoğan Kemeri’nden geçen su yolu) ile gelir. Tatlı suyun nadir ve kıymetli oluşu yüzünden İstanbul’da bir ‘’Su İçiciler Ekolü’’ meydana gelmiştir. seçip içtikleri suyun tiryakisi olmuşlardır. Bunlar seçip içtikleri suyun tiryakisi olmuşlardır. Su içim evlerinde muhtelif memleketlerden gelmiş ve muhtelif yıllara ait sular bulunur. Sucu dükkânlarındaki en makbulü Nil suyudur. Fırat suyu biraz yeşil ve sarımtıraktır, zayıf ve gevşek tabiatlılar için tavsiye edilir. Tuna suyunu ise daha çok enerjik kimseler tercih ediyor. Suları yıllara göre de ayırıyorlar...
18.Asırda İstanbul'da Ramazan Ayı ve Deniz
"(...) Ramazan Tenbihnâmesi yayınlanırdı. Tenbihnâme ile halkın güvenliğinin sağlanması, Ramazan ayı dolayısı ile gıda ürünlerine zam yapılmaması, halkın eğlence ve ibadetlerini sağlıklı şekilde yerine getirebilmesi için önlemler alınırdı."
74 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.