Çınar dediğin evlât, devlet gibidir. Koca devletimiz de böyle budanıp gitmedi mi? Ama sen köke bak, gövdeyi ayakta tut.. Yeni dallar sürer, taze yeşillikler doğar, iş kökte ve gövdede...
Açılmamış sayfaları, duyulmamış sözleri, derlenmemiş türküleri, hikayeleri, masalları, destanları, bilinmeyen ozanları ile bitmez tükenmez bir söz yumağıdır Anadolu.
Anadolu insanı, Anadolu'nun bereketini, yaşlı bir ananın bakracındaki ana sütü gibi ak ayranında simgelemiş, bu ana da doğuran ve besleyen Anadolu'yu bulmuştur. Bu yüzden Anadolu'da, tarihin ilk gününden beri, ana sevgisiyle Anadolu sevgisi birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
Yıllar yılı okumamış, okutulmamış Anadolu insanı, yazıdan yoksun olunca, düşüncelerini kendine özgü şekillerle, renklerle dile getirmeye çalışmış; bu şekilleri, renkleri, halısına, kilimine, yağlığına, çorabına işlemiştir.
420 yıl önce, batılı bir büyükelçinin Anadolu için söylediği sözler şunnlardır: "Savaşta ve sanatta hünerli, doğruluktan, mertlikten yana eşi bulunmaz, gösterişten uzak, konuksever insanlar cenneti."
"İşin kıyısı, çorbanın koyusu" tekerlemesi, az iş yapan, yemeğe gelince çok yiyen tembel kişiler için söylenir. "Çorbanın yağı yüzünde, insnın merdi sözünde durur." atasözü de yine Anadolu'da çok söylenir.
Bir savaş oldu mu Türk ozanları, sazları omuzlarında sınır boylarındadır. bir ozanlar ordusu kuruldu sanırsınız. Onun içindir ki, bir yabancı Türkler için: "Bu insanlar sevmesini de bilir savaşmasını da." demiştir. Mehmetçiğin yüreğine şöyle bir dokundunuz mu, elindeki tüfek saz olur, özü köz olur, söz olur, destan olur.
Aşık Veysel'e bir gün: "Gözlerin görmediği halde şehirleri bir bir nasıl tanır, nasıl anlatırsın?" demişler. O da: "Kuzunun anasını kokusundan tanıdığı gibi..." cevabını vermiş.
Konya ve kasabalarında yıllar yılı süregelen bir geleneğe göre, evlenmek isteyen oğul, bu isteğini babasına duyurmak için anasının aracılıığı ile sofraya bir fazla kaşık koydururmuş. Herkes sofraya oturur, kaşığını alır, bu arada fazla kaşığı gören ana, babaya:
-Sofrada bir kaşık fazla. Kimin kısmeti acaba, Tanrı bu kaşığın sahibini soframızda güldürsün... dermiş.
Baba durumu anlar. "Amin" derse evlenmeye izin çıktığı anlaşılırmış. "İnşallah" derse, bu "Oğlan birkaç yıl daha beklesin." anlamına gelirmiş.